Ne cümleleri doğrultabildim yerinden, ne kalemin gönlünü alabildim. Her birisi başka telde ayrı ayrı notaları meşk ediyor. Bense anlatamadıklarımla başbaşa yalnızım şimdi…
Zordur cümlelere meram anlatmak
Zordur bir cümle kurup yazmak. Düşüncelerde bir çelişkiler yumağı, duygular ilmik-ilmik düğümlenmiş, hangi birisini söküp aktaracaksın kalemin ucuna. Nasıl anlatacaksın bir dünya dolusu hislerini, hangi kelime taşıyabilir bunca anlamı bir heybeye koyarak. Ama bir cümlenin orta yerine üç nokta koyarak kaçmak kolaydır. Bittiğinde ise noktayı koyarak nefes alıp rahatlamak vardır. Oysa her yazdığın cümlenin sonunda kendini kandırdığını bilir insan.
Cümleler izafi gerçekler ise hayatın kendisidir. Kolaya kaçar insan ve alışkanlıklarına yenik düşer. Mücadele ettiğini düşünür ama sedece kendi içinde sanal hesaplaşmadan öteye geçmez bu çırpınış. Bir adım ötesindekini görmez ve arayışını uzaklarda sürdürür, sonunda da hüsrana uğradığını düğünüp yeise kapılarak mutsuzluk duygusu ile feleği suçlar. Oysa ne gariptir ki her aranan matlub mutlaka en yakınındadır da görmeyi bilmez insan.
Sonra bir romantizm fırtınasına tutulur ve nerede olduğunu bilmediğimiz, mekanı yeri belli olmayan adına “gönül” dedikleri bir kavram ile ortalıkta peşrevleşir durur insan. Yüreğe yüklenir her arzunun, her isteğin, her hüzünün, her özlemin, her acı ve ıstrap çekmenin yükü. Bütün hayatın olumlu olumsuz, anlamlı anlamsız, gerçek veya sanal ne bulursa atar yürek denilen uçsuz bucaksız alana. Sonra feryat edip durur ve tüm hayata isyan bayrağını açar. Oysa mutluluk denilen sakinlik, huzur ve sükunet insanın kendi seçtiği basit bir yol, kendi tayin ettiği bir yöntemden ibarettir. Nefsinin her arzusunu emir kabul ederek mutluluk arama adına saldırganlaşan insan, kendi iç dünyasını harabe hale dönüştürmekte gecikmez. Sınırları belirleyerek merhale merhale ve sabırla yol alan insan sabrın ecrini kazanırken ağır bedeller öder mutlaka ama daha az mutsuzluk duymaz mı? Her yol meşakkatli, her yol zorlu ve uzun değil midir?
Bir şeyleri anlatmak isterken kalem durmadan kayar o daldan bu dala. Her çiçeği bal ormanı zanneder. Ne anlattığını anlayabilirsiniz, ne istediğini anlatabilir cümleler. Çünkü öylesine dolu bir eski kitaptır ki kalp, her sayfadan bir gölge koparıp serpiştirir harfler cümbüşü ile beyin meydanına. Bir armoni buketine dönüşmüş kelimeler arasında anlamsızlaşır anlatılması gereken o derin duygular. Ancak duygu insanı olanlar anlamaya çalışır bölük börçük, mozaik tarlasına dönmüş anlatımları. Bu tarlada ıslaktır hep kalemler, nemlidir kağıtlar, hoyrat ellerde küsmeye ve dağılmaya meyillidir sayfalar…
“Çile” diye bir ağrlığı, bir azabı, bir acıyı yaşadığını iddia eder insan. Pişmanlık diye geçmişteki hataları yüzünden beyinsel ürpertilerle sarsılır. Bazen tatlı düş ülkelerinde hayaller kurar ve sevgiliye kanat açar. Sevdalar, derin özlemler, özel sevgiler kurgular insan. Ve sevginin kaynağını tek olduğunu keşfettiğinde bulutsu hafifliklerde bir huzuru yakalar bazen…
Bazen gözler iştirak etmez içten ağlamalara. Bazen aşkı matlubun güzelliğine ithaf eder insan… Ama çirkin bir yüzün arkasında güzellikler abidesi bir ruhun kalpleri ram edebileceğini akıl etmez bazen. Bazen özlenen, uğruna yanılan, adına şiirler sunulan sevgili yakınında olur ama hicran dyugusu ile kavrulur manevi dünyadaki mevsimler nedense. Bazen sevdiğini kucaklarken başka bir aşka düşmez mi kalpler… “Dalından koparma solar güller” diye ikaz eder de dalında vakti gelince solmaz mı insanın kıyamadığı güller?
Şiirler ıslanır şafak vakti koynunda sevginin. İslenir sabaha kadar yanan lambaların loşluğunda mehtaplar. Ve sen ey insan ağlıyorken tan vaktinde bütün yalnızlığına, bil ki yalnızlık sana verilmiş bir ödüldür aslında. İnsan yalnız kendi için doğar ve yalnız kendi yerine ölür…
Ne cümleleri doğrultabildim yerinden, ne kalemin gönlünü alabildim. Her birisi başka telde ayrı ayrı notaları meşk ediyor. Bense anlatamadıklarımla başbaşa yalnızım şimdi… Zor değilmiymiş anlatmak meramımızı?..
Veysel Şensoy
01.07.2010 Libya