23 Aralık 2024 Pts

ZAFER, İNANANLARINDIR!

Orhan DOĞANGÜNEŞ’in YAzısı “Gevşeklik göstermeyin, üzüntüye kapılmayın. Eğer inanmışsanız, üstün gelecek olan sizsiniz.”(Al-i İmran:139)

Sample Image

ZAFER, İNANANLARINDIR!

 
Siz Tanrınız RAB için kutsal bir halksınız. Tanrınız RAB, öz halkı olmanız için, yeryüzündeki bütün halkların arasından sizi seçti.” (Yasanın Tekrarı Bölümü, 7/6,TEVRAT)
 
Küçücük çocukların küçücük mermilerle vurulduğu şehirde belki de herşey, 1896 yılında Theodor Herzl’in “Der Judenstaat(Yahudi Devleti)” isimli kitabını yayınlamasıyla başlamıştı.Ya da bu kitap sadece ufak bir kıvılcımı bekleyen yangını başlatmıştı..
 
Siyonist ideoloji kararını vermişti, devlet kurulacaktı. Hz Davud ve Hz Süleyman’ın hak yolundan ayrıldıktan sonra, İsa Peygamberi de inkar eden, ona düşmanlık besleyen ve kendilerini üstün ırk olarak gören Yahudiler, “kendilerine vaat edilen topraklara”(Tevrat, Yasanın Tekrarı, 11/24)”sahip olmak üzere insanlığın huzurunu bozacak ve tarihi kana boyayacak hedefleri için harekete geçmişlerdi.
 
Kurulacak Yahudi devleti için, uygun topraklar aranmaya başlandı.Her ne kadar ‘Uganda’ nın ismi geçse de,İsrael Zangwill’in “halkı olmayan bir ülkeyi,ülkesi olmayan bir halka devredin” şeklindeki Filistin halkını inkar eden sözleri, Siyonizm’in gözünün Filistin topraklarında olduğunu açıkça gösteriyordu.Zaten Musevi tarihinde kutsal bir yeri olan bu topraklar, bir şekilde yeniden ele geçirilmeliydi.
 
Bunun için öncelikle diplomatik yöntemler denendi. Siyonist hareketin önderliğini yapan  Theodor Herzl, dönemin Osmanlı Sultanı İkinci Abdülhamid Han ile görüşerek, Filistin topraklarını istedi. Abdülhamit’in sözleri tarihe geçecek nitelikteydi:
 
Ben bir karış dahi olsa toprak satmam, zira bu vatan bana değil milletime aittir. Milletim bu devleti kanlarını dökerek kazanmış ve yine kanlarıyla mahsuldar kılmıştır”
 
Bu cevap Yahudileri yıldırmamıştı. Meşru zeminden hedefine ulaşamayacaklarını anlayan Siyonizm, birtakım siyasi oyunlarla Osmanlı hükümetine sızmış, yabancılara toprak satışı kanunu onaylatmış ve Yahudilerin Filistin üzerinde geniş çaplı araziler satın almalarının önünü açmıştı.
 
Birinci Dünya Savaşı’nın başlamasıyla, İngiliz ve Fransızlarla işbirliği yapan Yahudiler, Filistin’de Osmanlı Devleti aleyhine çalışmış ve İsrail Devleti için umutlanmaya başlamıştı. Nihayet İkinci Dünya Savaşı’nın sonunda,14 Mayıs 1948’de  saat 16.00’da İsrail Devleti ilan edildi. Filistinliler ise bu günü “El Nakba” yani “Felaket Günü” olarak değerlendirdi.
 
Artık bir devleti olan Yahudiler, kendilerini daha güçlü hissederek, vicdanları isyan ettiren hamlelerini yapmaya devam ediyordu ve Filistin’de sadece Filistinliler değil, bütün insanlık kan kaybediyordu…
 
 “Düşmanını tanımak erdemliliktir” anlayışından yola çıkarak her şeyden önce Siyonizm’in kanlı tarihini dikkatli bir şekilde okumamız gerekir. Çünkü görüntüdeki düşman İsrail olsa da, asıl düşman, perde arkasından onları yönlendiren İblis’in ta kendisidir!
 
Şeytanın adımlarını izleyen Yahudiler bile Allah’ın verdiği aklı kullanıyorken, Allah yolundan gitmeye çalışan biz Müslümanların bu aklı değerlendirememesi belki de bu hazin tablonun nedenlerinden birisidir. “Allah aklını kullanmayanların üzerine bir pislik bırakır”(Yunus/100) mealindeki ayet bize bu konu üzerinde düşünmeyi öğütlemektedir.Gazze topraklarını işgal eden Yahudilerin tanklarına,Müslümanların taşla ve sapanla karşılık vermesi,aradaki farkın en net göstergesidir.
 
Pekiyi, ne yapmalı? Tabi ki oradaki insanlara, çocuklara, mazlumlara sahip çıkmalı. Hem de onlara sadece Müslüman oldukları için değil, insan oldukları için el uzatmalı. Her ne kadar zaman zaman ‘bir gün bütün Yahudileri öldürmediğim için bana küfür edeceksiniz” diyen Hitler’e hak veresimiz gelse de, yine de “mazlumun dini ve etnik kökeni olmaz, mazlum mazlumdur” düşüncesinden şaşmamalı, olayı ırkçılık boyutuna taşımadan vicdanımızın kabul edebileceği bir şekilde bu vahşete karşı durmalıyız.
 
“Biz ne yapabiliriz ki, ben şu markalı İsrail ürününü almasam bir başkası alır, değişen bir şey olmaz, o yüzden boykot yapmak çok saçma” gibi içimizdeki “ot” ların sözlerini ciddiye almamalı, hatta mümkünse bu arkadaşları güneş ışığı altında tutarak fotosentez yapmalarına yardımcı olmalıyız.
 
Ha bir de, “aman medeniyetler çatışmasın, aman uluslararası ilişkilerimiz zeval görmesin, aman diyalog bozulmasın” gibi insana kendini tuhaf hissettiren, fazlaca iyimser cümleler kuran insanlara inat, orada acımasızca öldürülen kardeşlerimize sahip çıkmalı ve elimizden geldiğince maddi, gelemediği yerde de manevi desteğimizi eksik etmemeliyiz.
 
Son olarak, çoluk çocuk denmeden yapılan bu acımasızca katliam karşısında, duygularını aldırmış olduklarını tahmin ettiğim aşırı soğukkanlı kişiler tarafından yapılan “canım onlar da bizi arkadan vurmuştu, oh olsun” şeklindeki, tarihteki ihanetlerin hesabını 5 yaşındaki çocuğa kesmekten utanmayan yorumlara ve özellikle “laiklik” temalı konuşmalara Mustafa Kemal’in konu hakkındaki sözleriyle cevap veriyorum:
 
 
“Arapların arasında mevcut olan karışıklığı ve hoşnutsuzluğu kimse bizim kadar bilemez. Biz vakıa birkaç sene Araplardan uzak kaldık. Fakat şimdi kendimize kâfi derecede güvenip kudretimizi bildiğimiz için İslâmiyet’in mukaddes yerlerinin Musevilerin ve Hıristiyanların nüfuzunun altına girmesine mani olacağız. Binaenaleyh şunu söylemek istiyoruz ki, buraların Avrupa emperyalizminin oyun sahası olmasına müsaade etmeyeceğiz. Biz şimdiye kadar dinsiz ve İslâmiyet’e lâkayt olmakla itham edildik. Fakat bu ithamlara rağmen Peygamber’in son arzusunu, yani mukaddes toprakların daima İslâm hâkimiyetinde kalmasını temin için hemen bugün kanımızı dökmeğe hazırız. Cedlerimizin, Selâhaddin’in idaresi altında, uğrunda Hıristiyanlarla mücadele ettikleri toprakların yabancı hâkimiyet ve nüfuzunun tahtında bulunmasına müsaade etmeyeceğimizi beyan edecek kadar bugün, Allah’ın inayeti ile kuvvetliyiz. Avrupa’nın bu mukaddes yerlere temellük etmek için yapacağı ilk adımda, bütün İslâm âleminin ayaklanıp icraata geçeceğine şüphemiz yoktur…” Mustafa Kemal ATATÜRK (27 Temmuz 1937-Hakimiyet-i Milliye Gazetesi)
 
Bu sözlerin ışığında Filistin davasını savunmanın laikliği “bozmadığına” kanaat getirerek, aslını kaybetmiş Tevrat ile başladığım cümlelerime, Hak olan Kur’an ile nokta koyuyorum:
 
“Gevşeklik göstermeyin, üzüntüye kapılmayın. Eğer inanmışsanız, üstün gelecek olan sizsiniz.”(Al-i İmran:139)
 
Orhan DOĞANGÜNEŞ
 

Related Articles

2 YORUMLAR

  1. HARIKA BIR YAZI OLMUS.TEBRIK EDERIM ÖNCELIKLE..ÇOK GÜZEL İFADE EDILMIS SÖYLENMEK ISTENEN…MAZLUM OLANA YARDIM ESASTIR..DİNSİZ OLSALAR NB YAZARDI KI İNSANDIR HEPSI…ÖNCE İNSAN DIYE YAKLASALIM DURUMA..Kİ MÜSLÜMAN KARDESLERIMIZ BU SAVASIN(SAVAŞ DEGIL KATLIAM) GALIBIDIR INS…

  2. Özlenen,hayranlık duyulan büyük batı(!)Medeniyeti işte..Çocuk,yaşlı,kadın,savunmasız.Ayrı yok bu insalığın yüz karalarında.

    Kalemine,yüreğine sağlık

    Saygılar..

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

1,465BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
19AboneAbone Ol

Çok Okunanlar