Çocuklar, bayramları aylar kala beklemeye, hayal dünyalarında yaşamaya ve yaşatmaya çalışır, kendilerini onun içinde bulurlar. Bayramlar, çocukların nefes alabileceği, dış dünyaya açılabileceği ve geleceğine umutla bakabileceği bir kapıdır. Hacet kapısı, umut kapısı, kurguladığı dünyanın kapısı… İçindeki çocuğu öldürmemiş olanlar da bayramları çocuk saflığında ve doğallığında yaşar.
YİTİK ÇOCUKLARIN BAYRAMI
BAYRAMLAR DÜŞ MÜ? GERÇEK Mİ?
İçindeki çocuğu öldürmemiş olanların ve çocukların gözüyle Kurban bayramına bakmak, onların diliyle meseleyi anlatmak, biz yetişkinlere hem geçmiş tecrübe ve bilgilerimizi tazeleme imkânı verecek hem de bize yeniden çocukluğumuzu yaşatacak ve çocuklarımızı daha iyi anlama fırsatı verecektir.
Çocuklar ve içindeki çocuğu öldürmemiş olanlar için bayramlar bambaşka duygu ve düşüncelerin sağnak sağnak boşandığı ve yoğunlaştığı günlerdir. Asıl bayramı, onlar yapar; çocuklar için sevgi tomurcuklarının açtığı, neşenin, eylencenin ve sevginin doruğa çıktığı gündür bayramlar.
Çocuklar, bayramları aylar kala beklemeye, hayal dünyalarında yaşamaya ve yaşatmaya çalışır, kendilerini onun içinde bulurlar. Bayramlar, çocukların nefes alabileceği, dış dünyaya açılabileceği ve geleceğine umutla bakabileceği bir kapıdır. Hacet kapısı, umut kapısı, kurguladığı dünyanın kapısı… İçindeki çocuğu öldürmemiş olanlar da bayramları çocuk saflığında ve doğallığında yaşar.
Kurban bayramıyla ilgili ailemden veya çevremden duyduğum ve son derece önemsediğim iki anekdot var: Birincisi, eğer kurban kesersek, ahirette kıldan ince kılıçtan keskin olan sırat köprüsü genişleyecek, kurbanınızın sırtına binerek cehenneme düşmeden karşıya geçebilirmişiz. Bence kurbanın önemini ve gerekliliğini anlatması bakımından son derece güzel ve etkili bir metafor. Belki de kurban olayını bir çocuğa anlatmanın en kolay ve doğal yolu budur.
Daha dün gibi zihnimde canlılığını koruyan bir diğer husus da Hz. İsmail’in kurban edilmesiyle ilgilidir. Halk anlatımında dinsel hadiseler biraz daha farklı bir söylemle anlatılır. Hz. İbrahim, oğlunu Allah’a kurban etmek için yatırır ve bıçağı boynuna çalar. Defalarca bıçağı çaldığı halde, bıçak İsmail’in boynunu bir türlü kesmez. Bunun üzerine İbrahim Peygamber bıçağı orada bulunan bir taşa atar ve bıçak taşı ortadan ikiye keser. Sonunda Cebrail gelir ve Hz. İbrahim’e bir koç kurban etmesini ister. Eğer bıçak, Hz. İsmail’in boynunu kesseydi, o günden itibaren erkek çocuklar kurban edilecekti. Bu hadise beni o kadar çok etkilemişti ki, yıllarca bunun korkusunu yaşadığımı hatırlıyorum. Bir çocuk olarak içimden Allah’a günlerce dua ettiğimi, çocukların kurban edilmesine izin vermediği için O’na ne kadar çok şükrettiğimi hatırlıyorum. Bir yandan Hz. İsmail’e imrenirken, bir yandan da onun yerinde olmadığım için sevinirdim.
Çocukların iki bayram vardır: Yaşanan/gerçek bayramlar ve düşlenen/masalımsı bayramlardır. Birincisi, çocuğun anne-baba ve aile fertleriyle, eş-dost ve arkadaşlarıyla yaşadığı ve geçirdiği bayramlar. Çocukluklarını, acı ve sevinçlerini ailesi, akrabalarıyla birlikte yaşayan çocukların bayramıdır bu.
Bayramlarla masallar arasında her zaman doğrudan bir bağ kurar çocuklar. Aileleri tarafından yeterince ilgi ve sevgiyi göremeyen, yalnızlığı ve yoksulluğu iliklerine kadar yaşayan çocuların bayramları, düşlerin ve masalların bayramıdır. Onlar, kendi yaşıtları gibi bayramın, sevincin ve mutluluğun ne olduğunu neredeyse unutmuş gibidirler. Zaten böylesi günlere pek de alışık değillerdir, kendi yaşıtları gibi cici elbiseleri, birbirinden güzel oyuncakları, yeni ayakkabıları yoktur. Bayram günü koyun gütmeye ve inek otlatmaya giderler. Eğer çantalarında varsa soğan ve ekmek kendilerini şanslı hissederler. Tarlada, bağda ve bahçede yığınla işler onları bekler. Bayram bu çocukların neyine! Bu yüzden, bu yitik çocuklar bayramları düşlerinde yaşar. Belki umutsuzca kendilerine uzanacak bir şefkat eli ve bir umut ışığı beklerler. Adları Hasan, Ahmet, Ayşe, Zehra ve Mihriban’dır. Ayakkabıları delik, elbiseleri yırtık ve kir pas içindedir. Bunlar, kışın sert ayazında iyi bir korunak sağlamazlar.
İşte masalla bayramların ilişkisi burada başlar. Bu çocuklar, hayatları boyunca belki hiç masal dinlememişlerdir, ama çok arzu ettikleri halde yaşayamadıkları bayramları çocuksu dünyalarında kurgulayarak yaşamaya çalışırlar. Onların bayramları masalları, masalları da bayramları olmuştur. Başkalarının giremediği kurgusal dünyalarında özgürce dolaşırlar; yepyeni elbise ve ayakkabılar, çeşit çeşit oyuncaklarla bayramın tadını çıkarırlar (!) Bu bakımdan bu yitik çocuklar, çoğu kez düş ile gerçeği birbirine karştırırlar. Bu ülkenin varoşlarında yaşayan çocukların büyük bir bölümü bayramları gerçek ortamında değil, düşlerinde ve masal dünyalarında yaşar. Hayat karşısında onların serseri mayın gibi oraya buraya savrulmasına, travmalar yaşamasına, kişilik ve kimlik kırılmalarına maruz kalmasına gönlümüz asla razı değildir.
Özellikle bayramların tadını ve sevincini masalların gizemli ve tılsımlı dünyasında arayan çocuklarda Hz. İsmail’in saflığı, berraklığı ve samimiyeti vardır. Onların tenine, İsmail’in kokusu sinmiştir, yürekleri tertemizdir; soğuğa ve sıcağa, güçlüklere, açlığa ve susuzluğa karşı yiğitçe meydan okurlar. Melekler onlara gülümser, Allah’tan selam ve muştu getirirler.
Dr. Şahin EFİL
Hocam elinize yüreğinize sağlık..”Bayram” kelimseinin altındaki hazineyi okumuş olduk..Teşekkür eder yazılarınızın devamını bekleriz..
Hocam Ellerinize yüreğinize sağlık, Siyasetti, işti, zamlardı gibi bir çok konunun içinde boğulmuş kalırken bizi kendimize getirdin. Yazı da kendimizi. çocukluğumuzu bulduk. Bundan sonra sizin yazınızı her bayramda düşünecem ve Çocukların yüreğinden bayramı algılamaya çalışacağız. Sağ olasın. Teşekkür ediyoruz. Allah Razı Olsun.