Kuran’daki öğüt ve hatırlatmalardan uzak oldukları için Kuran’ın koruyuculuğundan da bihaberdirler.
ÜZÜNTÜ VE ENDİŞEYİ ÇAĞIRMAK
Aynı yerde yaşayan iki kişiyi, mesela iki kapı komşusunu düşünelim. İkisinin başına da aynı derecede kötü olan bir olay gelsin. Bu iki eve de hırsızın girdiğini ve bazı şeyleri çaldığını varsayalım. Bu insanlardan biri samimi bir imana sahip, diğeri de dünya hayatına bağlı ve ahiret hayatını tamamen unutmuş olsun.
Dünya hırsı ile yaşayan kişi hırsızın evinden birkaç parça eşya çalması ile hemen karamsar ve şikayetçi bir ruh haline sahip olur, her gördüğü kişiye sürekli dert yanar. Hatta öyle insanlar vardır ki günlerce ağıt edip hasta olurlar. Bazı insanlar da sürekli asabi bir tavır sergileyip yakınlarına karşı kırıcı davranırlar. Bazı durumlarda ise içine kapanıp içinde bulunduğu çaresizliği etrafındakilere de yansıtıp onları bu çaresizliğe ortak etmeye çalışırlar. Kaybettiği birkaç eşya yüzünden kendi deyimi ile bütün hayatı berbat olmuştur. Diğer dairede bulunan imanlı kişi ise bu saydıklarımın hiç birini yaşamaz. Yan taraftan gelen bağırtı ve ağıtların aksine imanlı kişinin evinde son derece sakin bir hava hakimdir. Kişi her zaman olduğu gibi tevekküllü ve dengeli ruh halini korur.
Size verilen herhangi bir şey, dünya hayatının metaı (kısa süreli faydalanması)dır. Allah Katında olan ise, daha hayırlı ve daha süreklidir. (Bu da) iman edip Rablerine tevekkül edenler içindir (Şura Suresi, 36)
Müslüman, malın gerçek sahibinin Allah olduğuna kesin olarak inanan kişidir. Başına gelen olayda kendisi için mutlaka bir hayır olduğunu düşünüp hiçbir şekilde üzüntüye kapılmaz. Geçici dünyanın hırsına kapılıp asla gelecek kaygısına düşmez. Yüce Allah’ın gelecekte kendisine çok daha güzelini, daha hayırlısını hem dünya hayatında hem de ahirette vermesini ümit eder.
Bu ve benzeri olaylar Müslümanların asla ümitsizliğe kapılmasını neden olmaz. Tam tersine imanlı insanların bu tip olaylarda Allah’a karşı teslimiyetleri daha da artmaktadır. Her an Allah’a şükretmenin huzur ve mutluluğunu yaşamaktadırlar. Allah’ın kendilerini imtihan ettiğini bildikleri için O’ndan daha hayırlı ve güzelini isterler. İmanlı kişiler ellerinde bulunan her şeyi kaybetmiş olsalar bile asla umutsuzluğa kapılmayıp, şevkle ve sabırla her şeye yeniden başlarlar. Müslüman’ın içinde bulunan bu şevk, Allah’ı çok sevip, O’na sonsuz güvenmesi, Kuran ahlakını benimsemesi ve dünya hayatının boş ve geçici olduğunu tam anlamıyla kavramış olmasındandır.
Hayır, kim (güzel davranış ve) iyilikte bulunarak kendisini Allah'a teslim ederse, artık onun Rabbi Katında ecri vardır. Onlar için korku yoktur ve onlar mahzun olmayacaklardır. (Bakara Suresi, 112)
İnsanların birçoğu yaşamlarında istediklerini elde edemedikleri zaman yada çok sevdikleri bir şeyi kaybettikleri anda hemen umutsuzluğa kapılırlar. Allah’tan bağışlanma dilemez, cehennemin azabından kurtulmak, cennetin güzellikleri ile karşılaşmak için umut içinde olmazlar. Ahiret hakkında gerçek bir bilgiye sahip olmadıkları için cenneti umut etmenin güzelliğinden bile haberleri yoktur.
Bütün bunların nedeni, bu insanların ömürlerini Kuran’ın hükümlerinin insan hayatına getirdiği güzellikten habersiz geçirmeleridir. Bu insanlar, Kuran’daki öğüt ve hatırlatmalardan uzak oldukları için Kuran’ın koruyuculuğundan da bihaberdirler. Bu yüzden şeytanın vesvesesine çok çabuk kulak verir, böylece kaygı ve üzüntüye kapılırlar. Üstelik kaygı, üzüntü, mutsuzluk, huzursuzluk gibi ruh halleri bu insanların sadece dünyadaki karşılıklarıdır. Ahirette alacakları karşılık ise hem manevi hem de maddi olarak çok büyük olacaktır.
"Kim de Benim zikrimden yüz çevirirse, artık onun için sıkıntılı bir geçim vardır ve Biz onu kıyamet günü kör olarak haşredeceğiz." (Taha Suresi, 124)
Mine ÇAKIR