21 Kasım 2024 Per

Ünye sahilinden Niksar’a doğru–3

Niksar  Bu Kadar mı Güzel Anlatılır   14 Temmuz 2012

   

Ünye  sahilinden   Niksar’a  doğru–3

 Sahile  ve dağın kuzey yamaçlarına hâkim Karadenizin  sahil  ve zirveye hâkim Yayla coğrafyası ve ikliminden artık adım adım uzaklaşmış bulunmaktasınızdır. Güney yamaçlarından aşağı savruldukça etrafın daha Karasallaştığını ve hakiki bir Anadolu coğrafyasına doğru açıldığınızı hissetmeye başlamışsınız demektir.

 Eskilerin Ketendere dedikleri Yüce Yaradanın bahşettiği doğa harikasından geçerken bir mola vermeden olmayacaktır..Yukarıdaki Sis Dağı Kasabasında Gürgen ormanları aşağıya doğru kesilmeden yerini meşeye bırakmışken burada bir ara vermiştir Çamiçi’nde…evet Çamın içindesinizdir.Çam gerçekten iç içe girmiş, bozulmuş Meşe ormanlarını ve yamaç araziyi yeşil bir pasta gibi bölmüştür. Burayı çoktan keşfedenler yaptıkları meskenlerle, yazlıklarla, villalarla burayı adeta  Niksar’ın  yazlık bir tatil beldesine çevirmişlerdir…yakışmışlardır da, hem doğaya hakim değillerdir, çamların güzelliği içinde dağılıp gitmişlerdir. Kendinizi boş olan geniş bir çayıra atınız, rüzgarın yayla çiçeklerinin kokusuna çam ağaçlarının sarhoş edici kokusunu nasılda karıştırmadan dolaştırdığını hayretle hissedeceksiniz.. Artık burada, bu temiz havada burayı anlamlı-unutulmaz kılacak en doğru ve lezzetli iş, içi her ne kadar da daha çok Patlıcan-Biberle dolu zerzevat olsa da enfes Tokat kebabından yemek olmalıdır.

  Bir-iki saatlik moladan sonra buradan kalktığınızda güneye doğru tekrar savrulmaya başlamışsınız demektir. Artık açılmış ve ormanların seyreldiği, ağaçların bodurlaştığı arazide tarlaların ve dağınık köylerin yanından geçerken bir an pencereyi açtığınızda size kendini hissettiren en önemli şey tatlı bir Rüzgâr’dır. Hani kendiside bu toprakların bir şairi olan Cahit Külebi’nin şirininde yazdığı gibi:

 Benim doğduğum köylerde

 kuzey rüzgarları eserdi

 ve bu yüzden dudaklarım çatlaktır

 ………………………..

  Rüzgar halkın ekin dediği ekilmiş buğday tarlalarını nasıl da kaldırmaktadır, ama haşince değil usul usul..Sağda solda yakında uzakta küçük küçük köyler gözükmektedir..İçinde sanki insanlar yok gibidir, burada tabiat daha bir sakin fakat insanların yerini oraya buraya savrulmuş ceviz ve buralara has mahlep ağaçları almıştır..Oysa şair bunları yok saymıştır:

 Benim doğduğum köylerde

 Buğday tarlaları yoktu

 Dağıt saçlarını bebek

 Savur biraz                                                                                            

 Benim doğduğum köylerde

 Ceviz ağaçları yoktu

 Bu yüzden serinliğe hasretim

 Okşa biraz

 Evet, bir zaman sonra burada sağda solda tek tük kalmış tütün tarlalarını da göreceksiniz..Lozan 1923 sonrası Yunanistan Makedonyasından gelen  ve  Rumeli’de alışkın olduğu tütünü burada ekmeye devam etmiş Mübadillerden kalan küçük bir köyün (Ardıçlı) ve zamanında yıl boyu mahsulleri olan Tütünü sakladıkları depodan geçeceksiniz..Ne hazindir bu göç, kimi zorunlu bir kaçış, kimi toprağını (sadece toprağını mı, hatıralarını eşyalarını köyünü havasını suyunu tarihini memleketini) mecbur takas ederek yeni bir yere yerleşmiştir.. Sahile  bakan kuzey yamaçlarında Fındık, Hurma ve Mısır yetişirken zirvede patates, fasulye işte güney cephesinde de eskisi kadar olmasa da Tütün, Ekin aşağıda ovada ise soğan, sebze-meyve işte üzüm, kavun, karpuz yetiştirmektedir. Tütünün içimininde azaldığını, dikiminde azaldığını Ketendere’den hisseder gibisiniz, artık azalmış ve ıssız bir köyü andıran sağa sola serpilmiş az sayıda içinde insan fark edilmeyen evler..Dağın öbür yüzünde, Ünye tarafında ise  sahile  doğru Batum’dan gelen, daha doğrusu Ruslardan kaçan 1878 muhaciri Gürcüler, burada eski bir Rum köyünde 1924 Mübadilleri..Balkanlar ve Kafkaslar dağın iki yüzünde bir araya gelmiş gibidir..Fakat şaşmayınız, aşağıda  Niksar’da  bu kadar mesafeli de değillerdir, ülkenin yüzlerce şehrinde olduğu gibi aynı şehirde aynı mahallede Türk Mübadil, Gürcü, Çerkes hatta Doğudan gelmiş Kürt insanlarımızı bulabilirsiniz..Sanki son yüz-yüzelli yılın savaşları, acıları insanları ortak bir coğrafyaya savurmuştur, o herkese bağrını açmış dertliler ülkesine..Anadolu’ya!

 Derken  Niksar’ın  başındasınızdır, dağ silsilesi alçalmış ortalama dört yüz metrede seyreden zümrüt bir ova bütün haşmetiyle karşınızdadır..İşte  Niksar , işte Kelkit ırmağı işte Kelkit Vadisi!  Niksar  bu ovanın bu vadinin kuzey yamacına yaslanmış bir Anadolu şehridir. İnsanın içini bir neşe kaplamaya başlamıştır:

Kalenin bedenleri

Koyverin gidenleri

İpek bürük bürümüş

 Niksar’ın  fidanları

  Niksar’a  gelince ilk göze çarpan buranın sakin ve münzevi bir Anadolu kasabası olduğudur.  Niksar ; eskilerin depremlerle tecrübeleşmiş (en son yıkıcı-şiddetli deprem 39 Erzincan Depremi) ve meskenleşmesini yamaçlara doğru almasıyla ovayı tepelerden izleyen, ikişer üçer katlı eski evlerden mürekkep bir şehirdir..Bir Anadolu Kasabası olan  Niksar !

 20-25 sene önce garip gelirdi bana. Türkiye’de Türkçe olmayan isimler..Bölgeden başlarsak; Termesostan Terme, Amisos’tan yada Simisos’tan  Samsun, Amasia’dan Amasya, Brisa’dan Bursa, İkonion yada İkonia’dan Konya, Trepizones’den Trabzon falan..Bunlar Rumca kökenli yuvarlanmış Türkçe diyaframa uyarlanmış isimlerdir. Fakat şaşmıyorum, hatta çok normal karşılıyorum İslam’la birlikte dilimize silinmez epey bir Arapça kelimat girmişse de Anadolu’yu fetihle birlikte fethedilen şehirlerin çoğunun ismi Rumca’dır ve değiştirilmemiş, yuvarlanmıştır. İşte Neoksaria’dan da alın size  Niksar ! Bu durum eski cedlerimizin emperyal ve asimileci olmadığını göstermeye yetmez mi?

 Yukarıdan gelince şehre girmek istemeyenler çevre yolundan geçip giderler. Fakat şehre giren yol adeta bir patika yol gibidir. Aşağıya doğru kıvrılarak  Niksar’ın  içinde zamanla insanlar olur, çarşı olur, kasaba olur, ovaya doğru uzanan konutlaşan, modern haliyle 30 bin nüfuslu bir şehir olur. Lakin benim sevdiğim  Niksar  ise yamaçlardaki  Niksar’dır . Ulu Camii’dir, Kale’dir, Yağıbasan Medresesi’sidir, Melik Gazi Türbesidir, Kırgızlar Kümbetidir, Kardeşler Çeşmesi’dir, Çöreğibüyük Camii ve Taşmektep’tir.

  Velhasıl  Niksar  tarihtir,  Niksar  2010’lu yılların modern yapılarına direnen yamaçlardaki eski evleriyle bir açık hava müzesi, saklı bir kültür hazinesidir. Modern zamanlara inat, depremlere nazire yaparcasına birçok eseri bugüne taşımıştır.  Niksar , Anadolu’nun nerden nasıl fethedildiğini bilmeyen ve bölgeyi de tarihi de yanlış bilenlere inat, ilk Anadolu fatihlerinin fetih hatıralarını hala saklıyor gibidir. Burası Selçuklu kadar Ulu Danişmendiler Devletinin ilk payitahtı (taht merkezi-başşehri)  Niksar’dır .

 Anadolu’ya Türkler 1071 büyük Malazgirt zaferinden sonra yerleşmiştir. Fakat  Niksar’ı  1067 yılında Selçuklu Kumandanlarından Afşin Bey fethetmiş fakat  Niksar  tekrar elden çıkmıştır. Büyük Sultanı Alp Arslan, Ordunun Kumandanları ve Türkmenlerin ulularından gaza ve yurt peşinde koşanların her birini Anadolu’nun dört bir yanına dağıtmıştır.  Niksar  kendi payına düşen Artuk Bey talihini denemiş,  başarmış fakat 1073’de yine  Niksar  yine Bizans’ın eline geçmiştir. Ancak bir kere Anadolunun orta ve kuzey kısımları Danişmentli Gümüştekin Ahmet Gazinin bahtına düşmüştür. Danişment Gazi arkasına aldığı yersiz yurtsuz fakat aksiyon, cesur göçebe onbinlerce, yüzbinlerce Türkmeni çadırlarıyla aileleriyle taa Malatya’dan Sivas’tan itibaren gazayla yerleştire yerleştire  kalanlarını  Niksar  önlerine taşımıştır.. Burada bulunan Bizans Tekfurunuda mağlup eden Gümüştekin Danişment Gazi artık üçüncü fakat son kez  Niksar’ı  belde-i İslam yapmış ve kesin Türk yurdu eylemiştir.

 Artık  Niksar’ı  gaza ve yurt yolunda üs yapan Gümüştekin Danişment buradan da taşmış, Amasyalara kadar ulaşmıştır. Selçuklulara da Haçlılara karşı yardım eden Danişment Gazi,  Niksar’ın  yukarılarına da ulaşmış olmalıdır. Öyledir de..kendisinden çok sonra yazılmış Danişmendname adlı eserde onun birçok yerler dışında  sahil  Rumlarıyla mücadelelerini de anlatır. O halde Danişmend Gazi  Niksar’ın  kuzey yamacına,Canik Dağlarına  doğru ordusuyla Türkmenleriyle çıkmış olmalıdır. Demek ki Sis Dağı Kasabasına ve oradan Ünye  sahiline  doğru ayak basan ilk Türkler Danişmentliler olmuştur. Danişmendlilerin fethi sonrası demek ki Akkuş’a Ünye’ye doğru ilk Türkler-Türkmenler yerleşmiştir. Bugün buralarda bulunan Yağbasan,Talışmalan (Danışma alanı-Danişmendlü alanı) gibi yerler  torunun Nizamettin Yağıbasanın birçok kez Ünye-Canik taraflarına yaptıkları akınlardan kalan hatırlar olsa gerektir. Demek ki  Niksar-Akkuş-Ünye  yöresi ve etrafı Batıdaki tarih bilmeyen talihsiz halkın zannettiği gibi öncesinde Laz memleketi değil, Rum diyarıdır. Fakat oralardan önce Türk diyarı olmuştur.

 Bugün şehrin bir tepesinde türbesi olan Danişment Gazi’nin halk ağzıyla Melik Gazi’nin Türbesi adeta  Niksar’ı  bekleyen manevi bir muhafız gibidir. Sonuçta bir asker, kumandan ve devlet reisi olan Melik Gazi’den başka buraya ilk manevi erenlerde gelmiş olmalıdır. Danişmentlinin kurucusu bu şehri sevmiş ve buradan gitmemiştir. Oğulları devleti büyütmüş, buradan ayrılmışlar başkentlerini Sivas’a taşımışlardır, Malatyaya kadar uzamışlar, buradan dalga dalga etrafa yayılarak nice Diyar-ı Rum’u Belde-i İslam yapmışlar, bu arada Samsun toprağını da onlar fethetmişler, Samsun’u da onlar kurmuşlar, bugün kendinden eser kalmayan Evliya Çelebinin de övgüsüne mazhar olan Samsun Kal’ası’nıda onlar yapmışlar, nice memlekete nice eserler bahşetmişlerdir. Danişmentliler fetheyledikleri diyarlara çil çil kubbeler seren bir İslam-Türk Ordusudur, Devletidir fakat talih Selçukluya gülmüştür.

 Burada öğle namazını Ulu Camide kılmak lazımdır. Danişmendlilerden kalan bu ulu mabet insana huzur veren havasıyla buradan kendine uğramadan ayrılmaya izin vermez. Niksar’ın  bütün eserleri sanki bu şehrin yukarısından aşağıya bağlayan yol üstündeki hattadır. Biraz aşağıda Kardeşler Çeşmesi ilginç bir Roma lahitinden Lülecizade denilen kardeşlerin yaptırdığı tarihi bir çeşmedir, Muhtemelen eski bir Roma lahidinden (mezarından) herhalde lahdin en çok bulunduğu Batı-Ege Anadolu’sunda bile su içmemiş olacaksınızdır.Az daha inince sağda Kırkızlar denilen bana göre Kırgızlar Kümbetini göreceksiniz ve anlayacaksınız ki Anadolu’ya gelenler sadece Türkmenler değildir, diğer Türk gruplarından ve Kırgızlardan az da olsa  gelenler olmuştur..Bu Kırgızların hatırasının devamı Akkuş Argan yaylasındaki taşlık mezar kalıntısı olsa gerektir. Devam edeceksiniz ve tarihi köprülerden geçecek, Saat kulesinden saatinizi ayarlayacak, birde bakmışsınız şehrin meydanlarından birine gelmiş olacaksınız. Fakat Taş mektebi görmeden onu mahalle aralarında bulmadan da olmaz. Sonra kaleye yöneleceksiniz, burada kalenin tümü mevcut olmasa da dikkatinizi hemen şu çekecek: Türklerin Anadolu’da kurdukları ilk Üniversite olan Yağıbasan Medresesi ile karşınızdadır. Ve kaleden  Niksar  şehrinin ovaya doğru akan panoramasını zevkle seyredeceksiniz. Kaledeki bayrağa dikkatle bakın ve hatırlayın: O şanlı bayrak bu kalede 935 senedir dalgalanmaktadır.

   Niksar , Danişmentliler sonrası bütün Anadolu gibi Selçuklu hakimiyetine girmiş, Moğol istilası sonrası Selçuklu Devletinin yıldızının sönmesine sebep olay olan Kösedağ Savaşı (1243) buraya yakın bir yerde Sivas-Suşehri civarında cereyan etmiştir. Bundan sonra da Anadolunun Türk bölgelerinde ortaya nasıl Beylikler çıkmışsa  Niksar’da  da Taceddinoğulları doğmuştur. Bu beylik zamanla tıpkı Danişmentliler gibi burada kalmamış, nedense yine ilgisini kuzeydeki  Sahil-Canik  bölgesi çekmiş ve Akkuş’u aşarak Fatsa,  Ünye, Terme nihayet Kubadoğullarını mağlup ederek Çarşamba ve Samsuna hakim olmuş, Canik beylerinden sayılmıştır. İşte Samsun’u Yıldırım Bayezid’e teslim eden Taceddinoğlu Hasan Bey’dir.

   Niksar  bir Çorum bir Sivas bir Maraş gibi sadece ehl-i sünnet değil aynı zamanda Alevi-İslam insanlarımızın da birbirleriyle barış ve huzur içinde yaşadıkları Anadolu şehirlerinden birisidir. Henüz İslamiyeti yeni hazmetme safhasındaki bu İnsanların İran ve Horasan sahasında Şii-İslam’dan etkilendikleri 12 İmam anlayışı ve Haci Bektaş Hazretlerinin öğretilerinden mürekkep 40 kapı 4 makam öğretisi ve eski Şaman kültüründen kalanlarla ortaya çıkan Alevilik bugün tek bir noktada şekli-biçimi olmasa da şunda mutabıktırlar: Ehl-i Beyt sevgisi..Ve bu insanların ortaya koydukları Cem ve Semah töreni izlenmeye değerdir. Amma bu bin yıl öncesinin kadim bir şaman ayini midir, yoksa Hacı Bektaş Hz. Tarikatinden bir biçim midir, bilinmez. Eğer Fatiha Tefsiri sahibi ulu derviş Hacı Bektaş’dan ise Hak’tan kula uzanan bir tebliğ ve irşadı, ışığı ve hakikati temsil eder..İnsan-ı Kamil olmak: İşte bütün mesele budur..

 Bu Hacı BektaşiAlevi anlayışında Türkmen obaları yaylak uğruna ovada yer kalmayınca kuzeye doğru dağlara çıkabildikleri kadar çıkmışlar, bir kısım Sis Dağı Kasabası köylerini de teşkil etmişlerdir. Bugün artık pek kalmamış ve çoğu bugün ehl-i sünnet vel cemaat olmuş pek çok Akkuşlu aslında dedeleri Alevi-Bektaşi olan eski Türkmen torunlarıdır. Dolayısıyla kültürlerini de yukarıya taşımışlardır.  Niksar  yukarıya doğru Danişment ve Selçuklu zamanlarında sadece İslam fetihlerini ve Türkmen gazalarını değil, sadece ilk Türk yerleşimlerini de değil, böyle bir kültürü de aşılamıştır. Tabii daha sonra Akkuş sakinlerinin bir kısmının da yazları Sıtma hastalığı ve sivrisinek rahatsızlığı nedeniyle  sahil-Canik  tarafından gelip yerleştiğini hatırlatmaya gerek yoktur. Ancak ekseriyet yüzyıllar önce  Niksar-Tokat-Sivas  ekseninden buraya akmıştır.

  Niksar’ın  da kendine özgü lezzetleri, gıdaları vardır. Yemekte yine Tokat kebabı en baş tercihtir, bu işi iyi yapan birkaç lokanta ve restoranda bu kebabı -daha önce yeseniz de yemeseniz de- tekrar yenecek iyi yerler vardır. Fakat yemek yerken yanında muhakkak cevizli ekmek lazımdır. Bu ekmeği çayla da deneyebilirsiniz ki galiba doğrusu budur. Nede olsa  Niksar  ceviziyle meşhurdur. Ancak cevizli ekmeği çayla nerde içebilirsiniz diye soracak olursanız Niksarlı herhangi birinden aynı cevabı alacağınızdan kuşkunuz olmasın: Ayvaz Parkından..

Vakit akşama varmak üzeredir ve akşamları da Ayvaz Parkı çekilir. Tercih sizindir, kafe olarak kullanılan gayet hoş  Niksar  evleri de vardır. İşte  Niksar’ın  meşhur suyu, Evliya Çelebinin burada içtiği su buradan çıkan Ayvaz Suyudur..İçimi hoş ve lezzetli olan bu suyu zaten yemek sırasında içmişsinizdir fakat yerinde içmek daha anlamlıdır. Ve çay vaktidir, Ayvaz Parkında ışıklı bir  Niksar  gecesidir..Birileri oralarda çalmakta ve bir  Niksar  türküsü söylemektedir:

Entarisi aktandır

Ne gelirse haktandır

Benzimin sarılığı

Yare ağlamaktandır

Kalenin bedenleri

Koyverin gidenleri

İpek bürük bürümüş

 Niksar’ın  fidanları

Ve bu gece  Niksar’da  konaklamalıdır. Akşamın kızıllaştığı ovaya yukarıdan bakan bir yer bulmalıdır. Bu şehre veda etmeden önce Erzurumlu Emrah’ı ziyaret etmeden gitmek olmaz. 19.Yüzyılın Karacaoğlanı olan Emrah, son yıllarını bu şehirde geçirmiş, Acep hangi dert bundan 150 sene önce onu  Niksar’a  sürüklemişti..neydi ona söyleten bunları bilinmez:

El çek tabip, el çek yaram üstünden

Sen benim derdime deva bilmezsin

Sen nasıl tabipsin yoktur ilacın

Yaram yürektedir sarabilmezsin

  Niksar  Belediye Başkanı DuranYadigar

Bilindiği Gibi Akkuşlu Olan Belediye Başkanı Yadigar

Hemşehrisi Akkuşlu Ordu İl Özel İdare Genel Sekreteri

Selami AYDIN'ı Makamında Ziyaret Etmiş ve Ziyarette

 Mesudiye ilçesi Belediye Başkanı İsa Gül'de hazır bulunmuştu

Velhasıl  Niksar  görülecek-gidilecek ve sevilecek bir yerdir. Burayı gören eğer modernizm aramıyorsa pişman olmayacaktır. Emrah da fani dünyaya burada veda etmiştir. O halde yolcu için,  Niksar’a  ve Emrah’a, Emrah’la veda vaktidir:

Biz tarik-i aşkın âşıklarıyız

Başü can vermişiz canan bizimdir

Ne gamdan kaçarsın divane gönül

Kaşane bizimdir mihman bizimdir

Bu nükte yetmez mi arife kâfi

Sırra mahrem olan eylemez lafı

Çık aradan sufi değilsen safi

Tekke-i aşk içre devran bizimdir

 Dipnotu:Bu yazı önceden beri tanışık olduğumuz, sevdiğim-saydığım kıymetli bir insan, değerli bir ağabeyimiz olan ve hep  Niksar’ın  tarihi kimliğine dikkat çekmeye çalışan-didinen  Niksar  Belediye Başkanı DuranYadigar’a ithaf edilmiştir.

www.akkusilcesi.com

Akkuş İlçesi İnternete Sitesi

Köşe Yazarı

Bahadır KAYIM

 

                                                                    Okuma: 1246
 

Related Articles

1 Yorum

  1. Öyle güzel, naif kaleme almışsınız ki, bu yazıyı gecikerek okumuş olmanın mahçupluğu ile sizlere teşekkürü Niksarlılar adına borç biliyorum.
    Memleketini dışarıdan bakan bir gözden hele de böylesi akıcı ve derinden bilgilerle okumanın tadı da başka oluyormuş.
    Bu vesile ile bir iki hususta da katkı da bulunmak adına; Niksar Ovası ortalama rakımı 300 metre civarında olup, pamukta dahil olmak üzere turunçgiler harici her çeşit ürünün alınabildiği verimli bir ovadır ki Karadeniz’in Çukurovası denilir. Niksar içinde badem ve yabani zeytin ağaçları kendiliğinden yetişmiştir.
    Rumeli’den gelen Evladı fatihan muhacir, Kafkasya’dan gelen Çerkes ve gürcü vatandaşlarımız bulunmakla birlikte yazıya konu olacak kadar doğudan gelen kürt vatandaşımızı ise doğrusu kendi adıma bilemedim.
    Tekrardan kaleminize sağlık diyorum.
    Anadolunun ilk Türkleşen, Niksar-Akkuş-Ünye’ye Canik ellerine selam olsun.
    Şafak Gümen

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

1,465BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
19AboneAbone Ol

Çok Okunanlar