21 Kasım 2024 Per

“ÜMİT” MİLLİ EĞİTİM VE “ÜMİTSİZ” GENÇLİK

Bir televizyon programında, sokaktan geçen bir gence soruluyor:

 -Türkiye’nin en güneyindeki ilin ismi nedir? 

Genç biraz düşünüyor ve şöyle cevap veriyor:

 

-Edirne!

 

Gülmeli miydi, ağlamalı mıydı, utanmalı mıydı, kızmalı mıydı? Çocuk Edirne diyordu yahu, ne yapmalıydı?

 

Cep telefonları ellerinden alındığında hayat damarlarından birinin kopması kuvvet-i muhtemel olan, bilgisayar oyunlarına, futbol holiganlığına, masum görünen kumarlara ya da bilumum boş ve anlamsız işe bağımlı yaşayan, herhangi bir dünya görüşü olmayan işin aksi böyle bir derdi de bulunmayan ve olayın acı tarafı etrafındaki gelişmeleri izleyip sorgulayacak potansiyele ve kapasiteye sahip olmayan, hayatının her döneminde depresyonda bulunan, bir türlü çıkamayan, sürekli olarak “kim kiminle nerede” şeklindeki “aşk” oyunlarıyla ya da magazin içerikli duygusal travmalarla kafayı bozan, şu anda muhtemelen bu yazıyı okumayacak, okusa da anlamayacak, anlasa da kafaya takmayacak olan genç arkadaşlarımın haline yazılmış bir ağıttır bu satırlar…

 

Aradan farkından olmadan bir asır mı geçti ya da çocuk olmanın kuralları mı değişti bilmiyorum ama günümüz çocuklarıyla kendi küçüklüğümü karşılaştırdığımda –ki henüz 22 yaşındayım-sahiden de belirli toplumsal yargıların ya da kalıplaşmış bazı kişisel değerlerin yıkıldığını görüyorum ve ne yazık ki kendi çocukluğumdaki masumluğu ve saflığı şimdikilerde göremiyorum. En basit örneği, biz küçükken bahçesinde top oynadığımız teyze/amcalar bizi azarlasalar her ne kadar içimizden kızsak da yüzümüz kızarır ve başımız eğik bir şekilde oradan uzaklaşırdık. Ama şimdikilerde ayni tepkiyi görmek mümkün mü? Bu zamanın çocuklarına azıcık kaşınızı dahi çatsanız, yedi sülalenizin hakarete uğrama ihtimali bir yana, daha sert bir tepkiyle bile karşılaşırsınız…

 

Yemeyen, içmeyen, “bir şey moda olsa da ona özensek yahu” diye bekleyen, daha doğrusu direkt olarak bir şeye özenmeyen, ona özenenlere özenen, irdelemeyen, irdelememekle birlikte irdeleme kelimesinin anlamını bilmeyen, sadece karşı cinse hoş görünmek için nefes alıp veren ve hayat gayelerinin merkezine “flört” kelimesini yerleştiren, Sokrates’in aksine bir şey bilmediği halde çok şey biliyormuş gibi görünen, bedeni genç gönlü emekli kardeşlerimi eleştirmek ya da ezmek de değildir niyetim… 

 

Peki, benim derdim ne, neden bu satırları yazma gereksinimi duyuyorum… 

 

Ne kadar doğrudur bilmiyorum, ama “çocuklar oyun hamuruna benzer, onlara şekil vermek de büyüklere düşer” diye bir söz duymuştum Yetişkin insanlar, çocukların ya da gençlerin yollarını tam olarak çizmeseler de, onlara doğru ile yanlışı seçecek bir ortam hazırlamakla yükümlüdürler. Bunun yolu ise eğitim ve öğretimden geçer. Öğretim kavramı genel olarak teorik anlamda dersleri içermekteyken, eğitim daha geniş bir anlama sahip olmakla birlikte, bir bireyin düşünce yapısını geliştirecek ve ona düşünmeye öğretecek kuralların tümü olarak tanımlanabilir. 

 

Eğitim evde başlar, okulda devam eder, mezarda biter. Kişisel gelişim sürecinde insanlar her zaman bir şeyler öğrenmek ve eğitilmek ihtiyacını hisseder. Bununla birlikte kişiler aldığı eğitimin ya da sahip olduğu öğrenimin karşılığını da almak ister. Hayatının en güzel yaşlarını tahta sıralarda harcayan yüksek okul ya da fakülte mezunlarının istediklerini alamaması ve işsiz kalması, elbette ki yetişen neslin okuma hevesini kıracaktır. Gençliğinin baharında olan bu üniversitelilerin dramı onların okuma isteksizliğini artıracaktır. “Madem iş bulamayacağım o halde hiç mi okumasam ne” sorusu, ne yazık ki gençlerimizin kafasını karıştıracaktır. 

 

On küsur yıl okuduktan sonra, kendilerinden sadece iki yıl fazla okuyanlar 5 ay kısa dönem askerlik yaparken, hiç okula gitmemiş dahi olan insanlarla ayni şartlarda askerlik yapan meslek yüksek okulu mezunlarının, yıllarını test kitapları arasında geçirdikten sonra istemediği bir bölümü tutturan üniversiteli arkadaşların ve üniversiteyi bitirmesine rağmen işsiz gezen mezunların durumundaki karamsarlık, maalesef çocuklarımızı henüz ilkokul sıralarında yüksek okul düşüncesinden uzaklaştıracak ve onlara kısa yoldan zengin olmanın yollarını aratacaktır… 

 

Hal böyle olunca, ortaya da sorumluluk duygusundan yoksun, hedefsiz, niyetsiz, dertsiz- tasasız, “vur patlasın çal oynasın” zihniyetinde, tarih bilincinden habersiz, fen ve matematikte zayıf, okey ve batakta usta, “Turkche” leşmiş bir nesil çıkacak ve böylece ister istemez bu ülkenin aydınlık geleceğinin gençlerin elinde olduğuna inanan kimselerin ümidi kırılacaktır… 

 

 Bir ülkenin geleceğinde eğitimin öneminin farkına varmamız, pozitif ve sosyal bilimlerde dünyada hatırı sayılır bir konumda olmamız ve kaybettiğimiz yitik malımız olan “ilmi” yeniden bulmamız dileğiyle… 

 

Gayret bizden, başarı Allah’tandır… 

 

Orhan DOĞANGÜNEŞ

dogangunes_1987@hotmail.com 

 

 

Related Articles

4 YORUMLAR

  1. Teşekkür ederim sevgili Gülden,Atatürk’ün gösterdiği çağdaş uygarlık yolunu doğru bir şekilde anlamak dileğiyle..

  2. Türkiye Cumhuriyetinin, özellikle bugünkü gençliğine ve yetişmekte olan çocuklarına hitap ediyorum: Batı senden, Türk’ten çok geriydi. Manada, fikirde, tarihte bu böyleydi. Eğer bugün batı teknikte bir üstünlük gösteriyorsa, ey Türk Çocuğu, o kabahat da senin değil, senden öncekilerin affedilmez ihmalinin bir sonucudur. Şunu da söyleyeyim ki, çok zekisin! .. Bu belli. Fakat zekânı unut! .. Daima çalışkan ol…

    M.KEMAL ATATÜRK

  3. ben site ekibinden, karakalem resim çalışması yapmaya çalışan semra. yazınızı okudum gerçekten de günümüz gençliğinin birçoklarının davranışlarını özetlemişsiniz.lise öğrencisi olarak çevremizdeki arkadaşlarımızın birçoğunda sizin belirttiğiniz özellikler bulunmaktadır.çevremdeki arkadaşlarıma yazınızı okutmaya gayret göstericem .yüreğinize sağlık.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

1,465BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
19AboneAbone Ol

Çok Okunanlar