Gurbetteyseniz, bir güz mevsimi izin alın gelin memlekete, pırıl pırıl yıldız parlayan sakin bir güz gecesi pekmez tavasının başında sabahlayın…Yanınız da ik üç de ahbap…Bir de patates közlediniz mi değmeyin muhabbetin tadına…Ateşi karıştırdığınızda uçuşan kıvılcımlar kadar sıcak olacaktır muhabbetiniz..
***PEKMEZ***
Taras tutmuş da, armutların çiçekleri yanmamışsa güz bir başkadır memleketimizde. Gerçi o da 4-5 yılda bir olur ya…
Önce topluloğ erişir, ardından orak armudu, çukuryatak, sömbülce, pusultan, gümelek, göğceli, fartana, köpekbaş, küsübarıştıran, sulugöğnü, ağca armut, bal armut, bıldırcın, kış armudu….v.s. bir sürü kendine has büyüklükte ve tadında onlarca armut karışır kervana…
Birçoğu yaşlanmış dalları gökle kucaklaşan bu devasa ağaçlardan armut sirkelemek için gözü kara olmak gerek. Dallarda kuşların nasipleri bırakılana kadar sirkelenip yerlere serilir dallardaki nimet. Kolçaklar ile toplanıp çuvallara doldurularak eşek vasıtasıyla pekmez yapılacak alana yığılır birer birer…
Yine yük, arı çalışkanlığı ile görevini yapan analarımız, bacılarımızın boynundadır. Çürük teknesinde tokmakla ezerler birer birer dik başlı armutların kafalarını. Belki de bu kadınlar kah yaptıkları işin verdiği hazdan, kah birilerine veya hayata hırslarından öc alır gibi indirirler darbeleri ta yüreklerinden ardı ardına… Çaresiz armutlar da boyun eğerler bu düzene, varmıdır başka çare..?
Ateş üstünde kalmaktan kapkara kesilmiş bir kazana koyarlar kaynamak üzere bu armut ezintilerini. Sonra alırlar bir çuvala dodururlar. Çuvalın ağzını burup şırafat teknesine yerleştirirler güzelce..Üzerine şırafat baskancağını bindirip ucunda da bir değirmen taşı bağladılar mı düzenek tamamdır. Artık beklemek gerek armudun suyunun posasından ayrılmasını…Zaman zaman çuvalı çevirerek azami suyundan faydalanmak gerek elbette..Çünkü; her damla değerlidir. Bezden süzerek temizlenir son kez bu şıra..Artık son aşamaya hazırdır…Ayrı bir ateş üzerindeki tavaya boca edilir ki; kaynayıp soğulması çok zaman alacaktır. Bütün şıra bitip onca yığınlar erir birer birer, soğulur pekmez nihayet bir iki küpe sığar olur. Küplere bir damlasını zayi etmeden doldurup ağzını bezle bağlarlar ki seneye bu zamana kadar faydalanmak üzere bir kısmını değmen odasına bir kısmını da ambara kaldırırlar..
Çocukluğumun en unutulmaz anılarından biridir pekmez tavası başında beklemek….Bir hasat havası ki sormayın…Elinizi nereye atsanız yiyecek gelir…Yaprakların sarıya döndüğü bu yılın son çeyreğinde, ceviz yaprağında pişen mis gibi taş fırın ekmeğinin kokusu taa ciğerlerinize işleyecektir. Göğceli armudunun kokusu, böğürtlenin, töngelin hatta yemişgenin ekşimsi tadı hayatınız boyunca unutmayacağınız bir anı olarak yerleşecektir belleğinize…Havyar, Fransız yemeği de yeseniz bu tadı hiçbir yerde bulamazsınız eminim…
Hele pekmez tavasının başında bekleyen çocuğun, için için yanan öğsöğ ateşine bakarak küçük dünyasında kurduğu, o armut deryasının rengarenk hayallerini ne verebilir ki…
Gurbetteyseniz, bir güz mevsimi izin alın gelin memlekete, pırıl pırıl yıldız parlayan sakin bir güz gecesi pekmez tavasının başında sabahlayın…Yanınız da ik üç de ahbap…Bir de patates közlediniz mi değmeyin muhabbetin tadına…Ateşi karıştırdığınızda uçuşan kıvılcımlar kadar sıcak olacaktır muhabbetiniz…
Şimdiden iyi muhabbetler…Sağlık ve selametle kalın…
Y.Mürsel KARAYİĞİT
07 Mart 2009-Akkuş.
bu yazıyı okurken kendimi bir an köyümdeyim hissettim bu duyguyu yasattıgınız icin tesekkür ederim gecen sene aynısını yaptık.
Ailece armut pekmezi kaynayan kazanının basında bir baska oluyor muhabbet etmek herkese öneririm
BU GÜNÜN EN HİT YAZISI.YAZAN VE BİZE BU DUYGULARI YAŞATAN YÜREĞE BİNLERCE TEŞEKKÜRLER.OKUYUPTA ÇOCUKLUĞA GİTMEMEK NE MÜMKÜN.ARMUT PEKMEZİ TADINDA ENFES BİR ANEKTOD.BİZ AKKUŞUMUZUN O BAHSETTİNİZ ARMUTLARINDAN YAPILAN PEKMEZLERİYLE BÜYÜDÜK.VE HALİHAZIRDA HER SENE MEMLEKETİMİZDEN EŞİMİZ DOSTUMUZ VE AKRABALARIMIZDAN TEDARİK EDERİZ PEKMEZİMİZİ.VAZGEÇİLMEZ LEZZETLERİMİZDEN OLAN PEKMEZİMİZİ VE YAPILIŞINI BİZE TEKRAR AKTARDINIZ.ÇOK TEŞEKKÜRLER EFENDİM.YÜREĞİNİZE,GÖNLÜNÜZE VE KALEMİNİZE SAĞLIK.
Nedense mevsimin gereği olsa gerek hep hava yağmurlu olur… Islandığına mı yanarsın, dumanın gözlerini yakmasına mı…
Baskancağa belli bir müddet sonra ağırlığı az gelen taşın yerine yada yanına oturması için aranan çocuk genelde ben olurdum. Çünkü ailemin yanında kalan en son çocuk olduğumdan pekmez macerasında bana düşen görevde buydu.
Bu arada yapılan işleri sadece yorgunlukla atlatabilirsen ne mutlu sana… Çünkü armut şırası için gelen sarıca arılara hedef olman gün boyunca mümkün…
Heryer armut kokar. Bu ayda ayın adından çok bu armut kokusu hatırlanır ve özlenir….
İnan çok özledik.
Bu şehir kararttı dünyamızı…Bu gurbet yaktı hatıralarımızı…Her yer hormonlu, herşey hormonlu, her anı hormonlu…
O günleri yaşayan biri olarak şükrediyorum Rabbime…
Eline, diline sağlık abiciğim…Yine yaşattın en mutlu yıllarımızı mazimizde…
Yorum için sağol Veysel ağabey..Baskı manevelası olarak kullanılan tahtaya ŞIRAFAT BASKANCAĞI denir:-)) Kal sağıcakla
Yüksel kardeşim gene tatlı pekmezi çaldı ağzımıza. Evet kaynayan pekmezin kokusu ne güzel bir lezzettir. Armudu daldan silkeleme operasyonunda kendimi ağacın dibinde, sararmış olanları seçerken hayal ettim. Şu “şırafat” dedğin şeyi unutmuştum. Baskı manivelası olarak kullanılan tahtaya ne denirdi? Her şeyi ayrı bir güzel, ayrı bir kültür olan bölgemizin bu gelenekleri de sona geliyor gibi. Pekmez damlayan kalemine sağlık. Geleceğiz yiyeceğiz…