Veysel ŞENSOY, Akkuş’ta Olmayı ve Kurultay ile Festivalde Olmayı Çok İstiyor
OLMAK İSTERDİM
Ben, dili olmak isterdim bu dağın taşın; ben yolu olmak isterdim bilinmedik diyarları yakın etmenin. Ben, tesellisi olmak isterdim yanık yüreklerin. Ben, söylenmek isten ipte uygun kelimeleri bulamayanların sözlerini söyleyebilen olmak isterdim. Ve Bu yaz gününde bir festivalde olmak isterdim. Ama “kun” dememiş ki yaratan olmaya açılmamış ki pencere nasıl olayım?
Belki kısmetlerini giymiş koç yiğitler meydanda güreşler tutacaklar. Yağlı bedenlere çarpan elenselerin ve atılan tırpanların sesleri Argan’da yankılayacak. Kahvehanelerde, meclislerde bu güreşler anlatılacak. “ Maşallah” lar çekilecek. Kıvrak halk oyunları sergilenecek kim bilir… Ya “Akkuşun Gürgenleri” diye başlayan yöresel ağıt, kaç kez yankılanacak festival boyunca bu dağlarda kim bilir…
Argan’dan kuş bakışı yeşil ormanların seyrine dalmak vardı şimdi. Belki de bir sis çökecekti, çisil-çisil inceden bir yağmur ile. Ve ıslanmak vardı doyasıya üşüyerek şimdi. Üşümenin zevkine vararak keyifle bir de çay yudumlamak vardı şimdi…
Ve seyrederken doyumsuz yeşil tepeleri, düşünmek vardı tatlı-tatlı hayaller kurarak;
Ne sırlar saklıdır bilinir mi, yüz yıllara yataklık etmiş bu dağlarımızın koynunda. Ne sevdalara şahitlik etti kırlar, bayırlar, belki de şu karşıki yaşlı meyve ağacı. Ne yaşamları acılara hapseden yüreklerin feryatlarına tanıklık etti bu diyarlar bilinir mi?
Bir güz günü kaybedilen evlatların acısını unutamayan babaların içine akıttıkları gözyaşları bu diyarlarda soğudu. Vatan borcuna uğurladıkları evlatların geri dönemeyişlerinin acısının ana yüreklerine düşürdüğü ateş bu diyarlarda alev aldı. Babasına doyamadan toprağa kaptıran delikanlıların isyanları bu dağlarda yankılandı. Ne gizili saklı dertlere ortaklık etti bu bizim eller bilinir mi?
Ya çifte davul zurnalı düğünlerin neşe ve mutlulukları müjdeleyen nağmeleri az mı yankılandı bu yeşil ellerde? Ne anne babalar mutluluktan ağladı, ne delikanlıların yürekleri yerinden fırladı mesut olmanın kollarında bilinir mi? Ne genç kızlar bahtiyarlığı doyasıya yaşadı bu diyarda bilinir mi?
Ya çocuklar, ya çocukluklar?.. İşte her yetişkinin özlem duyduğu ve hasretle andığı ama ulaşamadığı en tatlı, yaşamın en lezzetli yılları… Kim bilir, bir tarla kenarında otururken anılarınızın sizi hasretle kucakladığı anda gülümserken kaç kez utandınız ve “etrafta gören oldu mu acaba” diyerek çevrenize kaç kez bakındınız bilinir mi?…
Oysa ben kaç kez hayal ettim bilirim: “Şuradan karşıya bir köprü olsaydı, düm-düz…” diye. Kaç kez güvercinler gibi uçabilmeyi hayal etmiştim kim bilir… Çocuksu yüreğim biliyor olmalıydı ki, hiçbir zaman karadan düz bir yolumuz olmayacakmış meğer. Ve yol yerine hayallerimizi serdik bunca zaman ayaklarımızın önüne.
Ve ben, yolu olmak isterdim sılanın; ve ben, dili olmak isterdim bu ellerin. Bu dağların…
Ama?..
Veysel Şensoy
23.07.2008
Qatar