Rüyalar dizeceğim imamesi kırılmış sevda tespihime
ÖMÜR SOFRASINDAN AÇ KALKTIM HEP
Rüyalar dizeceğim imamesi kırılmış sevda tespihime
Bir feryat, bir çığlık, bir ağıt ekiyorum kara sabanımla sürmeye çalıştığım cilim topraklı yaşam tarlama. Nadasa bıraktığım toprağımın her adımına ektiklerimin meyvesi ya zehirli bir zakkum, ya lezzetli bir çilek gibi karşılayacak bu tekrarı olmayan dönüşümsüz yolda beni. Ah çilelerim benim, ah be ah ettiklerim benim; bir ömür boyu bu sofradan aç kalktım hep…
Ömür, yolun yarısını aşmış ve içimde ince bir sızı ile küfünü emmiş sandıkların ıslak ve kekremsi kokusu ile ekşiyor yüreğim. Mevsimler döngüsünde ve bir fırtınanın habercisi… Serçelerin yüzü asık, guguklar göç etmişler. Dereler taşmış, çağlamış, yorulmuş ve şimdi dinmiş yorgun bir ihtiyar gibi. Her yanım keşmekeş içinde püsürleşmiş bir anı yumağı, her yönüm pusulasını şaşırmış. Nalbantlar bir nal çakıyor yüreğime ki, her çekiç darbesi bozkırlara sürüyor ruhumu.
Arkada kalmış yılların soldurduğu düş haritalarıma bakıyorum. Sukut-u hayal ile batmamak için derinlere, bir kara taşa sarılıyorum sıkıca. Yıkılmış evler, çürümüş samanlıklar, bozlaşmış harman yerlerine düşüyor yolum. Al kirazlar özlemiş bir hayranına, bir papatya sevgiyle okşayacak bir ele, bir karga kaptığı cevizi kırmak için konduğu dala hasret bekliyor şaşkınca.. Pınar gözelerinden avuçladığım sularda yan yüzen kurtçuklar kapılmış derelerin seline. Yıldızlar bir bir kaymış karanlık köylerin üstünden. Uzaklarda bir kangal havlıyor, sürüden önce uyumuş çobana yoldaş… Yapa yalnız oturuyorum harman keklerine ve çürümüş saman kalıntılarını kucaklıyorum zamandan geri kalan son izler diye. Yutkunuyorum, yutkunuyorum ama gırtlağımda bir ilmik var çözülmüyor bir türlü. İnsanlar geçiyor yandan yöreden selamsız sabahsız. Olmamış, olmayan insanlar…
Hayatta olmayan ve olmamış bir sevgiliye izafeten papatyalarla fal oynaştığım kırlar ıssız, değneklere binerek atçılık oynadığımız yollar sessiz. Ateş böceklerini yakalamaya çalıştığımız akşamlarda yarasalar uçmuyor, baykuşlar ötmüyor artık.
Şimdi uzaklarda şehirler kalabalık. Şimdi oralarda atık geceleri süpürür çöpçüler sabahın alaca karanlığında. Kirli gecelerden çıkan mahmur güzeller neon ışıklarını arkada bırakarak uzaklaşırlar birer birer yuvalarına. Şimdi onlar düşler kurarlar, sıcak ve şefkatli bir aile, sevgi hamuru annelik adına…,Bir hüseyni saz semaisi oturur kulağımın örsüne. Yüreğim tellenir kemanca, kanunca nağmeler dizer kopuk ipliklere. Umutlar hep tazedir ama gerçeklerin duygusunu sökmüştür bilinmez bir cerrah yerinden. Şimdi şehirlerde, bir makine başındaki hemşehrim, hayalin pençesinde gözleriyle derinlerde sılasını dolaşır dalgın ve hüzünlü. Bilgisayarından Google Earth ile kuşbakışı hasret gidermeye çalışır bir başka yüreği yanık kişi masasında iç geçirerek. Oysa hiç bir hayal gerçeklerin süngüsünden kurtulamamıştır. Her hayal, her özlem bir çürümüş saman demetinden başka bir şey olmadığını anlama anı gelecektir mutlaka bir gün. Ve değmediğini anladığında bunca sevda acısına, sönüverecek yüreğindeki o ateş ve soğuyunca yüreğin bir başka azap ile kavrulacaksın ki, hepsinden daha beter…
Ama benim hayallerim hür artık. Bıraktığım yerde bulamayacağım yıllara yem olmuş bütün mefhumların yazılı olduğu sayfaları yırtıp atıyorum ummanlara. Ve bir ıslak kanatlı martının ayaklarına tutunarak aşacağım bütün denizleri bir bir. “hıçkırıkların minörleriyle rüyalar dizeceğim imamesi kırılmış sevda tespihime” Aşk ve huzurun küpeştesinde şöyle geri yaslanarak, her yolculuğun kavuşmayla sonlandığını düşleyerek bu yalandan ibaret olan dünyanın, bu çelişkili masalın ıslak sayfalarını huzurla kapatacağım.
Veysel ŞENSOY
06.02.2011
Tripoli Libya