İdam Cezası Gelmelidir. Yazarımız Bahadır KAYIM'ın Kaleminden YAZICIOĞLU'nun Vasiyeti
MUHSİN YAZICIOĞLU’NUN ÜÇ VASİYETİ- 1
Ve zaman su gibi aktı yine..tam bir yıl olmuş aramızdan ayrılalı. Keş dağında teslim-i ruh eyleyen güzel insan ve arkadaşları toplam 6 can, 6 insan! Kim bilir her birinin ayrı ayrı ne insan hikayeleri, umutları, beklentileri vardı..Ve takdir-i ilahi amma sabotajdı, amma kazaydı, sebep oldu ayrıldılar fani dünyadan.Muhsin Bey, siyasetin içinde ama çamuruna bulaşmadan, pisliğine yanaşmadan dışından çekip-gitti..
12 Eylül öncesinin dumanlı-barutlu, göz-gözü görmeyen havasında her kimin varsa hesabı verecektir, amma öyle derin işler-adi suçlar duymadık onun hakkında. Kavgaysa o her gün ki olağan işti, geçti-gitti o günler..Hem o günlerin acısını yıllarla, işkenceyle Mamak’ta verdi BBP lideri..Bir kitle partisi olmak istemedi, olsaydı belki de bugün çoktan iktidar zirvelerinde gezmiş olacaktı. Halbuki AKP’den çok önce partisini kurmuş, Tayyip Bey’den çok önce atılmıştı siyaset meydanına..Başbakanın adı bilinmezken onu yüz binler, milyonlar tanıyordu. Fakat, taşıdığı fikir-ideal-aşk ancak onu yaşayan omuzların üzerinde yükselmeliydi, kirlisi/temizi karışık bir kitlenin üzerinde ağır mesuliyetlerle değil! Yoksa kitle partisi olmakta suçta değil, bu bir tercih meselesi, hizmet böylede yapılır, öylede..Fakat prensip.
Allah rahmet eylesin, hepsi bitti, planlar, ilkeler, idealler geride kaldı. Baki kalan şu kubbede bir hoş seda bırakarak. Fakat benim aklımda onun yapamadığı amma olmasını istediği üç şey var, bunlar onun bence büyük istekleriydi. Çeşitli mahfillerde dile getirmişti. Artık bana göre bunlar onun vasiyeti hükmüne geçmiştir! Nedir onlar:
1-İDAM CEZASI GELMELİDİR!
Meşhur bir darb-ı mesel vardır, eskiler derler ki: ‘’ Müslüman bir devlet’de bütün işler doğru amma adalet eğri olsa, fakat kâfir bir devlet’de de bütün işler eğri fakat adalet dosdoğru ve hakperest olsa o Müslüman devlet batar fakat kâfir devlet dimdik ayakta kalır!’’ Orijinali bu değildi amma manası budur cümlenin!
Yüce Kur’an’ın dört ana maksadından birisi ADALET’tir. Bütün hukuk kurallarının birinci amacı ülkede adaleti sağlamaktır. Ülkemizde son yıllarda hakimlerin, savcıların sayısı artsa da, muazzam adalet sarayları yapılsa da, şöyle alttan yukarı insan bakınca hayran olsa da, dışarıdan Belene adası hapishanesi gibi fakat içeride her konforu olan, 5-10 bin kişilik hapishaneler inşa edilse de, F tipide, Z tipide yapılsa, binlerce gardiyan ve katip alınsa da, ortalık polis kaynasa da, adım başı polise de rast gelinse de ülkede adalet yine sağlanamıyor. Dehşet bir hadise oluyor, haksız yere cana kıyılıyor, failler yakalanıyor, bir bakarsın ya salınıyor, ya üç-beş yıl yatıp-çıkıyor! Onca profesörler, hukukçular yasaları yirmi defa elden geçiriyor, modernize ediyor maalesef değişen bir şey olmuyor! Yok, yine hakiki adalet yok! Çünkü:
BİR-İnsanoğlunu suç ve suçlardan alıkoyacak yegâne faktör vicdandır! Vicdanın en düşüğü ise yapacağı fenalıktan çekinmek, en yükseği ise bizi yaratan Yüce Kudret’ten korkmaktır. Bu ise din’le ve eğitimle olur! Yazık ki ne bizim eğitimimiz bu vicdanı verebilmektedir, ne de öyle bir hakiki dini terbiye veren yer fazladır. Çocukların ne yazın gittiği kurslar, ne okuldaki Din Kültürü (isminde bile meymenet yok, yemek kültürü, futbol kültürü, ehh işte din kültürü) dersi o korkuyu veriyor, o vicdanı sağlıyor.32 farzı öğretiyoruz amma hepsi davranış olan 54 farz nedir? Öğret-e-miyoruz! Kaç hoca öğretiyor? Aile olarak, hele medya olarak vicdanı, dini terbiyeyi ne kadar ciddiye alıyoruz?
İKİ-Kur’an diyor ki kısas’da hayır vardır. Bir adamın ailesinden biri yada yakını haksızca öldürülmüş ise katili affetmek devlete (hakime) ait bir hak mıdır, yoksa maktülün ailesine ait bir hak mıdır? Dese ki o aile; bütün kanıtlar kasıt olduğunu ve haksızlık olduğunu ortaya koyuyor, biz katilin idamını istiyoruz? Haksız mıdırlar? Kanun niye vardır? Suç işlemeye karşı korku yani gözdağı vermek için? Peki, şimdiki kanunlar suçu ne kadar engellemektedir? Mesela bir korku, çekinme sunsa, adi insanlar ve caniler yâda aklından suç işlemek geçirenler ne kadar suç işlemeyi gözlerine kestirirler? Şimdiki yasalar ne kadar şık olursa olsun, ne kadar çağdaş olursa olsun, mağdur insanların ailesini teskin edebilmekte midirler? Dışarıdan gelen bir yabancı insan Türkiye’de hakiki bir adalet var, burada malımızdan, canımızdan, namusumuzdan eminiz, yâda iş kuracağız inanıyoruz ki rüşvet alınmayacak, malımız da çalınmayacak diyebilir mi?
AB’ye girme sürecinden falan demeyelim! Eğer AB böyle bir şart öne sürüyorsa ben bu şartta yokum, bu bir iç hukuk meselesidir denilebilmelidir. İllada gireceğiz diye bir şart yok, zaten almayabilirler, o halde bize lazım olan diğer standartlara bakalım. Fakat işte baştan beri hata var, ta Cumhuriyetin kuruluşunda nasıl Medeni kanunu İsviçre’den hem de aynıyla tercime edip aldıysak, Ceza kanunu da İtalyadan aldık, bu bize uymaz demedik.
İdam cezası gelmeli, ancak daha doğrusu hukumuz yeni baştan düzenlenmelidir. Batı hukuku kadar neden bizim ceza kanunlarımızda İslam Hukukundan, Türk Hukukundan (Örfi Hukuk) faydalınmasın? (Lan sen ne dedin, sen sen Şeriat mı demek istiyorsun, hemen birleri kulakları diker!) Eee nede olsa asırlarca uygulanmış ve netice alınmış bir tecrübe var karşımızda, amma 2000 yıllık Roma hukukundan sıra gelir mi acep?
Ve böyle Doğu ve Batı hukuku karması bir yeni Ceza hukuku, bütün kesimlerin ortalama onayını alacak yeni yasalar, AKP’nin yâda CHP’nin değil, bütün Sivil Toplum kuruluşlarının (Laik, muhafazakâr, milliyetçi, Kürt, Alevi, Roman v.s.) üzerinde aşağı-yukarı uzlaştığı bir sivil-demokrat Anayasa’nın son perdesi idam cezasını geri getirmek olmalıdır. İflah olmayan-pişmanlık hissetmemiş ve maktül ailesinin affetmediği kasden cana kıyan katilleri, canileri, hainleri boşuna hapishanelerde beslemek yersizdir, adil bir yargılama sonrası derhal idam etmeli, hem de bunu isterse maktulün ailesi seyretmelidir. Aklından fenalık geçiren canilere iyi bir ders olacak, toplumsal vicdan rahatlayacaktır. İdamı hak etmiş bir cana kıyılır, yüzler can kurtulabilir.
Amma böyle bir durumda kimden başlamalı bilmem ki, adada yaşayan caniden mi? Amma bu sefer can tatlı; ya bu işi ben tek yapmadım, falandan emir aldım-filanlarda vardı diye ötmeye başlarsa ne olur, bilemem!
Bahadır KAYIM