MÜSLÜMANCA SEVMEK

494
dogangunes.jpg

Günü birlik gönül eğlendirmeyi aşk sanan bizler, bunun yerine “Müslüman’ca” sevmeyi denemeliyiz. Kırmadan, incitmeden, üzmeden yaşamayı bilmeli, tutamayacağımız sözleri vermemeliyiz.

 
MÜSLÜMANCA SEVMEK
 
Aşık olmanın tehlikeli ve yasak hale getirildiği bir ortamda, aşk kavramından “üç günlük bir eğlence”yi anlamayanlaradır sözlerim…
 
Lise çağındaki “çocuk”ların, “kendi aralarında sözlenmecilik” oynayarak sulandırdığı, evlilik ve evcilik oyununun karıştırıldığı, her erkeğin kendini “Mecnun” sandığı, dolayısıyla her kızın “Leyla” sayıldığı, kişilerin duygularına değil, nefsine kapıldığı, meşru zeminden uzak ve büyük günaha götüren bir tuzağadır nefretim…
 
Teklifine olumsuz cevap veren bir kızı 35 yerinden bıçaklayarak öldüren sapıkların “aşık” diye afişe edildiği bir toplum, bırakın aşkı yaşamayı ve yaşatmayı, onu anlamaktan bile münezzehtir! Çünkü aşk bir alış veriş değil, karşılık beklemeden duyulan lezzettir!
 
Aşk, uzaktan da olsa sevebilmektir. Aşk, bir rüyaya dalıp gitmektir. Aşk, uyanmak istememektir. Aşk, bir şeyin içerisinde kaybolabilmektir. Ama asla ve asla ticaret değildir. “Ben seni seviyorum ama bakalım sen beni benim seni sevdiğim kadar seviyor musun” şeklindeki zihniyet hiç değildir. Bu düşünce ise olsa olsa, duygularını satışa çıkaran insanların zarar etmemek adına, pazarlık etme isteğidir…
 
Her insan aşık olmak zorunda değildir, çünkü bunu her mahluk becerememektedir. Bu iş bir potansiyel ve kapasite meselesidir. Aşık olmak için sevgi gereklidir ama daha da önemlisi kişi saygı duymasını bilmelidir. Temelinde saygı olmayan hiçbir düşünce sistemi, insancıl değildir. Gerçi saygı, aşk gibi karşılıksız da değildir, karşılık beklenir. Saygı görmek isteyen insan, önce saygı duymayı öğrenmelidir. Ancak sevgi kavramının baskınlığı, aşkı karşılıksızlık yönünde dengelemektedir.
 
Beraber ölmeye ant içen sevgililerin, birbirlerini öldürmeye kalkıştığı, mantıklı düşünmek maskesi altında, gençlik hayallerinin kiralandığı, yüreği değil, cüzdanı sağlam olanların kazandığı, paranın açamadığı kapıların olmadığı, kadınlık gururunun canlı yayınlarda “sahibinden” satıldığı, sadece parası ve kariyeri olan erkeklerin potansiyel koca sayıldığı, dürüstlük, dindarlık, güzel huyluluk gibi özelliklerin aranmadığı, hayatın yalnızca maddiyattan ibaret sanıldığı, öteki dünyanın ise hesaba katılmadığı yaşam tarzında “aşk” kavramının son kullanma tarihi çoktan geçmiştir!
 
O yüzden, artık aşkı filmlerde bırakmanın zamanı gelmiştir. “Aşkım” lafını “ağızda kaybolmayan sakız” konumundan kurtarmak için bu gereklidir. Bu bir vicdansızlık değil, sadece taşıyamayacağımız bir yükün altında ezilmemek için alınan tedbirdir. Bu, belki de tarihi bir değere saygı göstermektir…
 
Günü birlik gönül eğlendirmeyi aşk sanan bizler, bunun yerine “Müslüman’ca” sevmeyi denemeliyiz. Kırmadan, incitmeden, üzmeden yaşamayı bilmeli, tutamayacağımız sözleri vermemeliyiz.
 
Mecaz anlamda aşk’tan gerçek anlamda aşk’ı bulabilmemiz ve Mecnun misali, Leyla’dan Mevla’ya varabilmemiz dileğiyle..
 
Sevgi ile…
 
Orhan DOĞANGÜNEŞ