(MECLİS TUTANAKLARIYLA)
ORDU NASIL İL OLDU-1
Yaklaşık 100 sene önce Trabzon’a bağlı GİRESUN Kazasının (İlçesinin) kendi halkı tarafından LİVA (İL) OLMASI TEKLİF EDİLİP, MECLİSTE GÖRÜŞÜLMESİ ESNASINDA, ORDU Kazasının da ayrı bir İl olması gerektiği FİKRİNİN DOĞMASI ve bu DÜŞÜNCENİN SAVUNULUP, GERÇEĞE DÖNÜŞMESİ
(Milli Mücadele yıllarında Ankara’ya taşınan Büyük Millet Meclisinde alınan kararla Liva-İl olan Ordu’nun durumundan önce Türkiye’de Meclis Tarihimiz hakkında öz bilgi)
***Biliyoruz ki, ilk kez Meclis Cumhuriyet döneminde açılmadı. TC. önce Devlet otoritesi olan Osmanlı Devleti 1876 yılı 23 Aralık Tarihinde KANUN-İ ESASİ adıyla ilk Modern ANAYASAYI kabul etmesiyle birlikte, İlk Osmanlı-Türk Parlamentosu “Meclis-i Umumi (Genel Meclis) adı altında ve iki bölümlü (MEBUSAN ve AYAN) Meclisi olarak, 20 Mart 1877 tarihinde çalışmalarına başladı. Böylece I.MEŞRUTİYET dönemi de başladı.14 Şubat 1878’de Rus Savaşının yıkıcı etkileri ve sonuçları ile kritik bir dönemde yükselen iç tartışmalar üzerine I.Mebusan Meclisi Padişahın (antidemokratik olsa da) Anayasal yetkisini kullanarak tatil edilmiştir. İlk Mebusan Meclisi mebuslarını Vilayet Meclisleri seçmiştir.
Aynı Padişah II.Abdülhamid; Rumelide gelişen olaylar ve Padişahın otoritesinin iç kamuoyunda zor duruma düşmesi neticesinde 23 Temmuz 1908’de Meclis-i Umumi’yi (Mebusan ve Ayan meclislerini) toplantıya çağırmak zorunda kaldı. Böylece II. Meşrutiyet hem de II.Mebusan Meclisi dönemi başlamış oldu.1918 tarihinde büyük ve ağır bir yenilgi ile çıkılan I.Dünya Savaşı sonunda imzalanan Mondros Mütarekesi’nden sonra da Padişah VI. Mehmet, 21 Aralık 1918’de II. Meclis-i Mebusan’ı dağıttı.Bu ve sonraki dönem Mebusan Meclis üyeleri olan mebusları Osmanlı Halkının yaşı tutan erkekleri seçmiştir.
Ancak aynı son Padişah VI.Mehmet Vahideddin; Meclis-i Mebusan’ı 12 Ocak 1920’de yeniden toplantıya çağırdı. Böylece III.Meclisi Mebusan çalışmalara başlamıştı. Çünkü; resmen varlığı devam eden, Meşruti Monarşi yapısına sahip olan Osmanlı Devletinin, Meclis-i Mebusanı tarafından daha önce imzalanan Mondros Mütarekesinin geçerliliğini onaylanması gerekiyordu. Fakat imzalanan antlaşma, genel hükümleriyle tam bir işgal antlaşması niteliği taşıdığı için vekiller tarafından reddedilmişti. Ayrıca 28 Ocak 1920’de Mecliste bulunan ve Ankara’dan gelen Heyet-i Temsiliye, hazırladıkları MİSAK-I MİLLİ’nin Mebusan Meclisi’nde kabul edilmesini sağlamıştı. Ve devamında ise Heyet-i Temsiliyenin Anadolu’da süren hareketin de yasal olarak tanınmasını da istemesi İngiltere ve Fransa tarafından hoş karşılanmadı. Savaşı Osmanlı Devleti aleyhine kazanmış olan İngiltere-Fransa Donanmaları 16 Mart 1920’de (daha önce Çanakkale Savaşlarında geçemediği Boğazları geçerek, geldiği) İstanbul’u işgal ederek; III.Meclisi Mebusanı (bu üç sebebe binaen) 11 Nisan 1920’de resmen kapattırdılar ve yakaladıkları vekilleri tutuklayıp Malta Adasına sürgüne yolladılar.
Bunun üzerine Mustafa Kemal PAŞA, DAĞILAN MECLİSİ Heyet-i Temsiliye ile birlikte Ankara’da toplanmaya çağırdı. İstanbul’dan kaçabilen Vekiller ile Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti üyelerinden oluşan 324 Vekilin birleşmesiyle 23 Nisan 1920’de Cuma günü Ankara’da “Büyük Millet Meclisi” (BMM) adıyla faaliyetlerine başlamıştır. Böylece hukuki varlığı süren Osmanlı Devleti yönetimine ve (aynı zamanda Dini Otorite olaraktan Halife olan) Padişaha bağlılığını bildiren, sadece işgali kabul etmeyen, MECLİSİN ve Heyet-i Temsiliyenin GÜVENLİĞİ SAĞLANMIŞ olan Ankara Şehrinde açılmıştır.Böylece; Milli Mücadele şartlarında göreve başlayan ve İstanbul’dan taşınan IV.Meclis çalışmalara başlamış oldu.***
Milli Mücadele yılları..henüz I.Dünya Savaşında dağılan Ordu yeniden MİLLİ ORDU adıyla kurulmamış..Anadolu halkı, Milli Cemiyetler ile Haklarını..Kuvayı Milliye Çeteleri ile güvenliğini sağlamaya çalıştığı dönemler..Orta ve Doğu Karadeniz’de ise Pontus-Rum çeteleri cirit atıyor..Anadolu’nun her bakımdan en güvenli yerlerinden biri olan Ankara’da Meclis açılalı 6 ay olmuş..
Büyük Millet Meclisi’nin 30 Kasım 1920 (30.XI.1336) tarihinde gerçekleşen 106. (İçtimasında) toplantısında, 28 Kasım 1920 tarihinde Dâhiliye (İç işleri) ve 29 Kasım 1920 tarihinde Maliye Komisyonlarında kabul edilen bir mazbata meclise sunulmuştur.
Bu mazbatada ‘’TRABZON Sancağına bağlı olan Giresun, Tirebolu ve Ordu kazalarından (ilçelerinden) mürekkep (birleşmiş olan) müstakil (bağımsız) bir GİRESUN Livası (İli) yapılması ve Ordu ve Tirebolu kazalarının buraya bağlanması’’ istenmekteydi.
Burada iki hususa dikkat buyurunuz: Birincisi, IV.MECLİS Büyük Millet meclis adıyla çalışmalara başladığı yıllar; Milli Mücadele yıllarıdır ve dahi Milli Mücadele yeni başlamış olup, Harp yani Savaşlar Safhasına geçilmemiştir. Yani, Yurt Savunması henüz Kuvayı Milliye ve iki yerde ise Mondros sonrası dağılmamış İki Kolordu tarafından yapılmaktadır.
İkinci husus; yeni başlanacak olan bu Milli Mücadele kolay değildir. Daha henüz Milli Ordu bile kurulmamış olup, şiddetle paraya ihtiyaç vardır. Bu durumda yeni bir Liva (İl) teşkil etmek, ciddi bir masraf olacağından bu masrafı ancak Liva olmak isteyen Kaza ve çevresi Halkı karşılayabilmelidir. İşte bu hususa binaen, Mecliste görüşmeye açılan bu kanun taslağının gerekçeleri arasında Giresun Belediye Başkanı ve Ticaret Odası Başkanlarının da aralarında bulunduğu bazı kişiler tarafından gönderilen bir telgraf da yer almakta ve bu telgraf da Giresun müstakil liva (bağımsız İl) teşkil olunursa iki yıllık masrafının Belediyenin gelirlerinden karşılanacağı taahhüt edilmekteydi. Bu durum bir Milli Mücadele için para ihtiyacı olan Meclis Hükümeti için teklifin kabulünü kolaylaştırmıştır.
Mecliste Mazbatanınn verilmesi ve devamında aşağıya aldığımız bilgileri http://www.serander.net sitesi yazarı ve kendine ait Blog sayfası da olan değerli Araştırmacı-Yazar ve aynı zamanda ORDU KENT Gazetesi Yazarı değerli hemşehrimiz Adnan YILDIZ Beyin müsaadesi ile, yazılarından ve link olarak verdiği MECLİS TUTANAKLARINDAN Faydalanarak vermiş bulunuyoruz. Kendisine teşekkür etmeyi bir vazife ve bir borç biliriz.
Şimdi o vakitler İçtimada (Toplantıda) Mesele nasıl görüşüldü, buna bakalım.
Orjinal konuşma metinlerini aynen iktibas ediyor ve diyalogları yorumluyorum:
VEHBİ B. (Karesi) — Efendim malûmu âlileri, vilâyetler son vaziyette hep birer müstakil sancak haline ifrağ edildi. Ve bu meyanda Trabzon da müstakil bir liva haline girdi. Fakat Trabzon sancağının nüfusu umumisi yedi yüz bine baliğ oluyor ve bu nüfusun bir merkezden idaresi müşkül oluyor. Bilhassa gerek mevkii gerek ticareti ve gerekse sahilde olması itibariyle ehemmiyeti fevkalâdesi bulunan mıntıkam ki Giresun mıntakasıdır, müstakilen idaresi iktiza ettiği Hükümetçe dermeyan edildi. Encümenimiz de buna kanaat getirdi ve müstakil bir sancak tesisi lüzumunu kabul etti ve orada üç yüz bin nüfusu havi bir sancak meydana gelmiş oluyor ki, vilâyet de telâkki etmiş olsak sancak da telâkki etmiş olsak, kendi varidatiyle (geliriyle) kendini idare edebileceği gibi, inzibat ve ahvali hazıra dolayısıyla da fevkalâde muvafık bir vaziyet hadis olmuş olacaktır. Onun için, bunun Hükümetin teklifi veçhile, müstacelen ve bugünkü ruznameye ithal edilerek müzakere ve kabulünü istirham ediyorum.”
Yani; Karesi (Balıkesir) Mebusu (Milletvekili) olan Vehbi Bey; Trabzon Sancağının hem nüfus hem de Coğrafi olarak büyük olduğunu ve de artık tek bir merkezden idaresinin müşkül olduğunu (zorlaştığını) belirterek, buna çözüm olarak Trabzon’un Batı yönünde uzayan geniş toprakları üzerinde bulunan ve bu kısma merkez teşkil eden, ticareti-ekonomisi de önemli ölçüde gelir getirdiği, yani kendi ayakları üzerinde durabilecek kapasitede olduğu, sahip olduğu asayiş kuvveti ve emniyetli durumu itibariyle üçyüz bin nüfusa sahip bir mükemmel Liva (İl) olabileceğini belirtmiştir.
Bunun üzerine ise Meclis Reisi olan Mustafa Kemal Paşa;
‘’B.M.Meclisi Riyaseti Celilesine
Diye başlayan ve Giresun,Tirebolu ve Ordu kazalarından (ilçelerinden) mürekkep (birleşmiş olan) GİRESUN namıyla müstakil bir Liva (İli) teşkili hakkında Heyet-i Vekilenin filan tarihli İçtimada tasdik edilen (kabul olunan) Layihanın yasal olarakta kabulü için Mecliste oylamaya sunulmasını rica eder. Layihanın; Esbab-ı Mucibesi (Mecburiyet sebebi) zirkrolunduktan (belirtildikten) sonra kısaca 2 Madde şeklinde tanzim edilerek, Giresun Belediye Reisi (Başkanı) ve Ticaret Odası Başkanınında Telgrafları eklenerek teklif haline getirilip oya sunulmuştur.
İşte bu noktada, Giresun’un müstakil liva olması ve Ordu’nun buraya bağlanması yönünde her şey yolunda giderken, aslen Mesudiyeli olan Karahisarı Şarki Mebusu SERDAROĞLU Mustafa Bey söz almıştır. İşte bundan sonra Meclis Görüşmeleri sadece Giresunun Liva yapılması noktasına odaklanacakken ‘’neye niyet, neye kısmet’’ kabilinden, bambaşka bir mecraya ve sonuçlara sebep olacaktır. ‘’
Serdaroğlu Mustafa Bey Ordu’nun Giresun’a bağlanamayacağını, Sancak (liva) merkezinin Ordu olması gerektiğini aksi takdirde bütün Orduluların buna itiraz edeceğini ve karara uymayacağını gerekçeleriyle anlatmıştır. Mustafa Bey bu kanuna Dahiliye Komisyonunda da muhalefet şerhi koymuştu.
“MUSTAFA B. (Karahisar Şarki) — Efendim, Giresun ile Ordu kazalarını yirmi seneden beri Ordu istiyor sancak olsun, Giresun istiyor sancak (İl) olsun. Yirmi seneden beri bunların beyninde (zihinlerinde) bir münaferet (birbirlerinden nefret etmek) vardır. Hattâ 1324 (Miladi 1909) tarihinde Giresunlular ve Ordulular memleketlerinin sancak olmasını istediler. Her ikisi beyninde münaferet olduğu için hiç bir netice hâsıl olmadı. Giresun kazası beş yüz seneden beri kaza olarak hüsnü halle (güzel bir durumla) idare ediliyor. Ne asayişsizlik var, ne başka bir şey ve ne de bir sebep var ve sebep nedir? Nüfusu ziyade (fazla) olan ve günden güne ziyadeleşen (artan) ve her gece üç beş katil ile cinayet vukua gelen Ordu, Giresun’a raptediliyor (bağlanıyor). Kaza olarak Ordu’nun ipkası hiç bir vakit caiz (doğru) olamaz. Ordu’nun beş nahiyesi (Hapsmana=Gölköy, Perşembe, Ulubey, Aybastı, Bolaman beldeleri ) vardır ki her birisi birer kaza gibidir. Buranın yüz altmış bin nüfusu vardır, varidatı da Giresun’dan çoktur. Zaten her iki kaza beyninde münaferet var. Zinhar Ordu’nun Giresun ile birleştirilmesi hiç bir vakitte Ordu’nun asayişini temin etmez. Olsa, olsa sancak merkezi Ordu olmak lâzımdır. Zira Ordu’nun nahiyeleri birer müstakil sancak teşkil edebilir. Bahusus civarında Fatsa kazası da var. Ondan dolayı Ordu Giresun’dan müreccahtır ve Giresun’un Ordu’ya tercihi hiç doğru değildir. Zira arzettiğim veçhile Ordu’nun beş nahiyesi vardır. Bu beşi hesapça birer kaza gibidir ve nüfusları yüz altmış bin raddesindedir. Ordu bugün Karahisarı Şarki sancağından da büyüktür. Böyle bir sancağın kaza halinde olarak ipka ve Giresun’a raptı, hiç bir vakit oranın asayişini temin etmez. Maamafih bir kaç güne kadar asayişsizliğin tevalisini görürsünüz. Hiç bir vakitte bu olur biter iş değildir ve dünyada Ordulular buna itaat etmezler.”
Yani, SERDAROĞLU Mustafa Bey, burada bölgeyi hem Giresun’u hem de Ordu’yu iyi tanıdığı cihetle söze girerek, Ordu’nun Giresun’dan hem nüfusça hem de gelirler bakımından daha büyük olduğunu ve de gelişmekte olduğunu ancak Giresun emniyetli bir Kaza iken Ordu’nun asayişinin bozuk olduğunu, (ki bu çok dikkat çekicidir..hemen yanıbaşındaki Ordu ve havalisi o vakitler asayişi bozuk olmasına karşın Giresun’un beşyüz senedir asayişinin güzel olduğunu belirtmesi) her gece cinayetlerin olduğunu ve Giresunla birleşirse bu emniyetin düzelmeyeceğini, zaten iki büyük Kaza ahalisinin aralarında anlaşamamazlık olduğunu, Ordu kazasına bağlı 5 nahiyenin aslında birer kaza (ilçe) büyüklüğünde olduğunu belirterek, hatta Batısında bulunan Canik (Samsun) Livasına ait olan Fatsa kazasının da alınırsa aslında Ordunun da müstakil bir Liva olabileceğini ve Giresun’a bağlanma durumunun da hem ortadan kalkacağını hem Giresun’a bağlanmayı da Ordu halkının kabul etmeyeceğini belirtti. Ayrıca; bu iki kazanın zaten (Rumi) 1324-Miladi 1910 Yılında Sancak olmak için zaten müracaat ettiklerini (başvurduklarını) belirtmişti.
Bu arada bir başka Karesi mebusunda (M.Akif Ersoy’un arkadaşı,ünlü gazeteci, eğitimci, fikir ve Din adamı olup tefsir de yazmış olan Hasan Basri ÇANTAY) Laf atmasıyla ‘’ŞarkiKARAHİSAR’dan vazgeçip, artık Orduyu merkez Liva yaparsın’’ demesi yani Ordu’nun İl olmasını bir Ş.Krahisar Mebusu olarak savunmasını mantıklı bulmadığını belirtmek isteyince, Seradoğlu Mustafa Bey burada, dikkat çekici bir cevap vermiştir:
‘’Orası mevzubahis değil. Ş.Karahisar iki bin senelik bir Sancaktır’’
Bundan sonra ise Serdaroğlu Mustafa Bey, Karesi Mebusu Vehbi Beyin Teşkilat açısından Ordunun Liva olmasına itiraz edince de, ayağa kalkarak;
‘’Orduya gelince mi teşkilat meselesi ortaya çıkıyor? Giresun şimdi ne için müstakil yapılıyor? Osman Ağa iki yüz nefer çete gönderdi de onun için değil mi?’’
Deyince, Reis M.Kemal PAŞA kesin uyarısı üzerine yerine oturmuştur.
Kanun görüşmeleri tartışmalarla devam ederken bir zamanlar Ordu’da kaymakamlık da yapan Bolu mebusu Tunalı Hilmi Bey söz almış ve Ordu’nun Giresun’a bağlanmasına itiraz etmiştir. İşte meşhur şahıslardan Tunalı HİLMİ Bey de, Serdaroğlu MUSTAFA Bey’den sonra Ordunun Liva haline gelmesinde ikinci önemli gayreti gösteren kişi olmuştur.
Tunalı Hilmi Bey’in konuşma metni:
“TUNALI HÎLMÎ B. (Bolu) — Arkadaşlar, Ordu’da kaymakamlığım vardır. 1329 senesinde orada bulunuyordum. Ordu’ya gitmek vesilesiyle Trabzon’da hazır vapur bulduğum halde on beş gün sırf Ordu’nun ahvali ruhiyesini öğrenmek ve ileli içtimaiyesini tetkik etmek için daireden daireye dolaştım durdum. Çünkü Bayburt ‘tan geliyordum, Bayburt kadar uzak bir yerde bulunduğum halde maalesef, Ordu’nun çirkin şöhret şayiasiyle kulaklarım dolmuştu Meselenin ruhu, asayiş meselesidir. Bundan başka bir şey değildir. Efendiler, Mustafa Beyin dedikleri gibi bazen haydi gece demiyelim – amma katiyen hafta geçmez ki bir kaç cinayet vukua gelmesin.
MUSTAFA B. (Karahisar Şarki) — Gece geçmez ki bir cinayet görülmesin, hâlâ öyledir.
TUNALI HÎLMİ B. (Devamla) — Burada namı zikredilen Osman Ağayı – ben hüsnü vesile addettim tebcilen zikrediyorum. (Gürültüler) İstirham ederim, müsaade buyurun. Başka bir şey söyliyeceğim. Tebcilen zikrediyorum Giresun’un gösterdiği fedakârlıklar, cüretler hamasetler, cesaretler, geçende Karadeniz tarafına doğru gittiğim zamanlarda kalbimi meserretle doldurmuştur. Bahusus şimdi burada Maliye vekili Beyin bir tebşirini de “işittim ki o da iki senelik liva masrafını deruhte etmeleridir. Bunlar cidden şayanı takdir ve tebcil ahvaldendir. Yalnız kendilerinin hamiyetlerinden, büyüklüklerinden ve bütün Giresunlulardan beklediğim bir şey varsa o da asayişi temin itibariyle, Ordu’nun hiç olmazsa muvakkaten (geçici olarak) ve bir iki sene için veyahut teşkilâtı umumiyeye (genel bir idari teşkiltat kanunu yapılana) kadar liva merkezi ittihaz (kabul) edilmesidir. Buna zaruret katidir.
İkincisi – muhtasaran/kısaca geçiyorum – bir iş yapıyoruz bir iş göreceğiz, fakat hiç olmazsa tam görelim. Mümkün olabildiği kadar doğru bir iş görelim ve müsmir surette görelim. Ordu kazası 6 nahiyeden ibarettir ve yüz yirmi sekiz bin nüfusu olarak bıraktım, Geçende işittim yüz elli bin olmuş ve emin olunuz ki elli bin nüfusu daha mektum olarak Ordu’da mevcuttur. Şu halde müstakillen yalnız Ordu kazasını bir liva yapalım veyahut Fatsa ile birleştirelim. Giresun’la (Tirebolu) yu da bir liva yapalım. Eğer Tirebolu, Giresun, Ordu ve Fatsa’dan mürekkep bir liva yaparsak onları kaza halinde bırakmak bence daha muvafıktır.”
Yani, kendiside belirttiği üzere daha önce Ordu Kazasında Kaymakamlık yapmış ve Orduyu iyi tanımış olan Tunalı HİLMİ Bey konuşmasında; hem Ordunun emniyet durumu olarak olarak –geçmişinden gelen yapısı ile- Asayişsiz olduğunu buna örnekler vererek açıklamakta hem de Giresunla ya ayrı birer Liva olmalarını ya hiç Liva olmadan kalmalarını ya da illa biri Liva olacaksa –Ordunun Emniyetini temin etmek maksadıyla- Ordunun Liva merkezi olarak iki yıllığına kabul edilip, Giresunun da Orduya bağlanmasını ve Giresunluların iki yıllığına bunu kabul etmelerini rica ediyor. Bu arada Giresun’un milli Mücadelede gösterdiği Kahramanlığı ve Fedakarlığı ise överek, hem Giresun Halkını hem de onları temsilen Topal Osman Ağayı onore ve iltifat etmiştir.
Bundan sonra söz alan Bozok (Yozgat) mebusu Süleyman Sırrı Bey’de adı geçen bu iki yerde bulunduğunu ve buraları tanıdığını hatta Ordunun 5 nahiyesi ile birlikte üçyüz köyü olduğunu belirterek, ‘’madem ki böyle Liva olmak isteyen Kazalar var, o halde Liva olmak isteyen her kazayı Liva yapalım. Yalnız, Kaza olmak ile Liva olmak arasındaki masrafı o kaza halkları vergilerine eklenerek ödemeyi kabul etsinler’’ anlamında bir teklif getirerek, buna Burduru örnek gösterir.
Bundan sonra söz alan Lazistan (RİZE) mebusu (ancak kendisi bir Arnavut olan) Dr.Abidin Bey ise farklı bir açıdan yaklaşarak, önce yine birçokları gibi Giresunun Milli Mücadelede yaptığı Kahramanlıkları ve fedakarlıkları zikrederek, hatta bütün bunların Osmanlı Tarihine (bu tabir, bu cümle henüz Osmanlı Devletinin hukuken devam ettiğini ve Meclisin Osmanlı devleti halkını temsil ettiğini göstermesi bakımından ilginçtir) geçeceğinden bahisle şu teklifi getirir: ’’Eğer burada İslamların ticaret yerini mi merkez yapmak istiyoruz, yoksa Hristiyanların mı? Eğer Hristiyanların ise Orduyu merkez Liva ittihaz edelim, zira burada Hristyanlar dehşetli ticaret yaparak çok para kazanıyorlar..yok eğer Giresun’u merkez ittihaz edersek Hristyanların ticaretleri kırılacak ve mahvolacaklardır’’ diyerek Giresun’un Liva merkezi olup, Ordu’nun buraya bağlanmasını Ekonomik açıdan daha uygun gördüğünü belirtmişlerdir.
Bundan sonra ise yine Trabzon Mebusu Hüsrev Bey ve Erzurum Mebusu Salah Efendi ile Karesi (Balıkesir) mebusu Vehbi Efendiler yaptıkları konuşmalarda Giresunun Liva olup, Ordunun buraya bağlanmasını muvafık gördüklerini belirttiler. Hüsrev Bey; Giresunun Raka (güney) tarafından Erzincan’a doğru çıkan bir Cadde gibi mükemmel bir yol-vadi olduğunu bu yolun Ş.Karhisar ve Sivas’a uzandığını, ehemmiyetli bir askeri, ticari yol olduğunu ve bu yolun eğer Liva olursa ileride Giresun’u tam bir merkez yapacağını, Ticari gelirini arttıracağını ve nihayet Giresun’un Samsun gibi sevkilceyşi (İÇ KESİMLERLE BAĞLANTISININ MÜMKÜN, MÜSAİT)haiz olduğunu belirtti.
Yine Cebel-i Bereket (Osmaniye) Mebusu Faik Beyde söz alarak ‘’Haritayı tetkik ettiğimizde Giresun’un yapılmak istenen Livanın tam merkezinde yer aldığını, ancak ordunun kenarda kaldığını ayrıca zaten iki yıllık masrafını verdiğini belirterek Giresun’un Liva merkezi olması gerektiğini’’ belirtti.
İzmit mebusu Sırrı Beyde geçmişte Dersimde bulunduğunu anlatarak, ’’Dersimin merkezi konumunda olan Hozat kazası ile Giresun arasında açılacak bir şose yolun hem Dersime bir teneffüs imkanı, bir pencere ve hayat verip, hem de Giresun’un ticaretine ciddi katkı sağlayacağını’’ yani Ekonomik açıdan Giresunun İl yapılmasının sağlayacağı faydaların Dersime (Tunceliye) kadar etki edeceğini anlattı.
Sonra Karesili Vehbi Bey yine Giresun’un Liva merkezi olması gerektiğini uzun bir konuşma ile savunurken başka bir Ş.Krahisar Mebusu Memduh bey ise konuşmasında buna itiraz eder, Ordunun da güney kesimden Sivas’a doğru büyük masrafla açılmış yolu olduğunu eğer bu yol genişletilirse Ordunun Sivas’ın bir iskelesi olacağını belirtti. Eğer Giresun Sancak olursa ordunun da Liva olması gerektiğini, yok eğer birini Liva yapıb, diğerini oraya bağlarsak zaten eskiden beri süregelmekte olan münaferetin şiddetleneceğini, Ordunun da mesaha-i sathiyesinin yüksek olduğunu anlattı.
Meclisin bu 106. oturumunda özellikle Şarki Karahisar mebusu Mustafa Bey’in büyük çabaları sonucunda Meclis ikna edilmiş ve kanun taslağında değişiklik yapılarak Ordu ve Giresun’un ayrı ayrı liva (sancak) yapılması yönünde TUNALI HİLMİ Bey bir Takrir vermiştir. Buna göre;
‘’Ordu merkez ittihaz edilmediği takdirde, (Canik sancağına bağlı) Fatsa kazası ile tevhit edilerek (BİR-leştirilerek) Ordu kazasının ayrıca bir gayri mülhak sancak teşkil edilmesi zımnında bu Takririmin Heyet-i Vekileye (Bakanlar kuruluna) havalesini teklif ederim’’
Diye bir teklif verir. Hemen peşinden Trabzon mebusu Hüsrev Bey, benzer fakat Giresun’un Liva haline gelmesini önceleyen bir takrir verir. Yine hemen peşinden; Şebinkarahisar Mebusu Mustafa Bey de son takriri vererek, meramını ‘’Ordu kazasının Giresun’un Liva olması halinde oraya iltihakının caiz (uygun) olmadığını ve Ordu kazasının iki yıllık varidat fazlasını taahhüd etikleri (söz verdikleri) takdirde Ordu’nun da ileride ayrı bir Liva halinde teşkil edilmesinin, Ordu’nun inzibatı ve asayişini temin etmek noktasından yerinde olacağını ve bu kararın Heyeti Vekilenin himmetine bırakılması’’ diye belirtmiştir.
Bundan sonra ise Meclis Reisi Mustafa KEMAL Paşa ise; ‘’takrirlerin bir mealde-anlamda olduğunu’’ belirterek, bir husus hatırlatma gereği duyuyor ve ‘’eğer Giresun’u Liva yapmak, ancak Ordu’yu ise oraya bağlamamak durumu olduğu takdirde Ordu’nun Giresun ile –daha önce Trabzon’a bağlı ortak ilçeler olmaktan gelen alakasının- kesilmiş olacağını hatırlanmasını’’ dikkate sunmuş ve bu hususu kabul edenler, diye oylama yapmış ve kabul edilmiştir.
Bundan sonra yine Karesili Vehbi Bey; ‘’Bir kazanın Liva yapılmasının öyle iki-üç senelik bir masraf olmakla kalmayacağını, bunun nüfusu, varidatı var..itamnamesi (yetimhanesi) var, Darülmuallimini var vesaire..’’ diyerek bir kez daha ‘’bir anda iki il yapmanın külfetine’’ dikkat çekmiştir.
Reis Mustafa Kemal Paşa; Giresun’un Liva teklifinin Heyet-i Vekileye ancak Ordu’nun Liva teklifinin ise görüşülmek üzere Encümene sevkini kararlaştırmış ve işin neticesinin görüşülmesinin ise Perşembe günü olan oturuma yetiştirilmesini istemiştir.
Bahadır KAYIM