Bahadır KAYIM, Şimdiye Kadar Sitemizde El Alınmayan Öyle Bir Konuya Değinmiş Ki, İşte Ordululuk Gerçeği
İKİ ORDULU
Bu yazımızda Ordu’lu iki değerin ortaya koyduğu iki farklı misalden bahsedeceğim. Takip edenler için medyaya yansımış eylemlerdir. Biz hadiseyi ortaya koyalım, kararı okuyucu versin.
Hadisenin birincisi bir seneyi aşkın zamandır, Ordu Devlet Hastanesinde geçmektedir. Ancak oraya gelmeden olayın temelinin 2002 yılına dayandığını anlatmakta fayda var. Kendisi Ordulu olan ve ülkemizin sayılı kalp doktorlarından olan İstanbul Medical Park Hastanesi’nde görevli Prof.Dr.İsmet Dindar, 2002 yılında Ulubey Devlet Hastanesi’ni ziyaret eder. Hastanenin Başhekimi olan, Op.Dr.Atilla Öztürk, kendisine hitaben: ‘’Hocam, bir imkanınız olsa birikimlerinizi memleketinizde değerlendirmek istemez misiniz?’’ deyince Dindar Hoca: ’’neden olmasın, bir imkan olursa elbette isterim’’ der. Aradan birkaç sene geçer ve Op.Dr.Atilla Öztürk, 2005 yılında Ordu Devlet Hastanesi Başhekimi olur. Ve Prof.Dindar’ı arayarak, kendisine 3 yıl önceki konuşmayı ve sözünü hatırlatır. Türkiye’de bir benzeri sadece Van’da yaşanmış olan hadise burada başlar. 1.5 yıl uğraştan sonra, ülkemizde zannediyoruz ilk kez Sağlık Bakanlığı’ndan böyle bir şartname alınır. Böylece haftanın iki-üç günü gelip, Ordu’da kalan Prof.Dr.İsmet Dindar ve ekibi, en son teknoloji ile donatılan ‘’Açık Kalp Ameliyatı ve Koroner Anjiyo Birimi’nde ‘’2000 anjiyo, 234 balon, 645 stent uygulaması ve 200’ü aşkın açık kalp ameliyatı yaptılar. Cüzi bir ücret karşılığında gerisi gönüllü olarak yapılan bu fedakarane hizmet sayesinde 5 bine yakın hastanın şifaya kavuşmasına sebep olunduğu gibi, Ordu Devlet Hastanesi’nde birçok doktor yetiştirildi. Artık 24 saat hizmet veren birime sahip hastaneye yeni bir ameliyathane yapılması düşünülüyor, zira hastanede kalp tedavi ve muayenesi için ilçelerden, Giresun hatta Samsun’dan dahası Gürcistan’dan bile gelen hastalar var. İnşaallah, Akkuş’umuza da faydalı olmuştur, olmaktadır. Bu açıdan da Ordu artık uzak il olmaktan bir kez daha çıkmıştır.
Ordu halkının sevgisini kazanan Prof. Dr.İsmet DİNDAR, yardımcısı Doç. Dr. Ergün DEMİRSOY ve ekibine Ordu Vali Yardımcısı tarafından Seyit Torun ve Enver Yılmaz’ın da hazır bulunduğu törende plaket verildi. Kalp Ünitesine de bu fedakâr İsmet Dindar Hoca’nın adı verildi.
Zannediyorum, Ordumuz ve ülkemiz böyle omuzlar üstünde yükselecek, problemler bir bir çözülecektir. Dahası bu gönül projesinde bir anjiyonun 1000 Liraya mal olduğu düşünüldüğü zaman 3 Milyon Lira Ordu’da kalmıştır. (3 Trilyon) Ayrıca her hafta bu ekibin Ordu’ya gelmesi, İstanbul’da da görevlerini sürdürmeleri ve zamanlarının önemli olması, OR-Gİ Havaalanının ne kadar elzem olduğunu bir kez daha göstermiştir. Yine bu gelişmeler, yeni kurulan üniversitelerin en çabuk gelişenlerinden biri olan Ordu Üniversitesi’ne yarayacağı da kuşkusuzdur.
Ve hadisenin ikincisi de Hürriyet Gazetesi başyazarı, Sayın Oktay Ekşi’dir. Ordumuzun bizimle beraber en mahrumiyet ilçesi olan Mesudiye’den olan ve ülkenin en tanınmış, yılların gazetecilerinden olan Sayın Ekşi senelerdir Hürriyet gazetesinin başyazarı ve mesleğin duayenlerindendir. Başbakanımızın Davos’ta yaptığı tarihi çıkışı bazı densizler abartarak kendisine ‘’Padişah’’ benzetmesi yapmaları, birilerinin kulağına kar kaçıracağı aşikârdı. Bir dönem eski devletimiz olan, Osmanlı Devleti kötülenmiş, özellikle duraklama-gerileme-yıkılış dönemleri ve şahsiyetleri olumsuz propagandaya tabii tutulmuş ancak bu kötüleme bir zaman sonra terk edilmiş, yetişen ve kimi hayatta olmayan nice kıymetli tarihçilerimiz bunun böyle olmadığını ortaya koymuşlar, fakat-eyvah ki geride bundan oldukça olumsuz etkilenmiş bir nesil kalmıştı. Elbette ki Osmanlı deyince sinirleri alt-üst olan ve halen kalıntısı olan bu yaşlı nesilden olanlar hemen tepki verdiler. “Padişah” benzetmesi yapan densiz-bahtsız kişi bunun ne tepkiler vereceğini düşündü mü bilmem fakat en-nihaye bir eşek şakasıydı bu. Maalesef buna en çabuk atlayanlardan biriside Sayın Ekşi oldu.
Oktay Ekşi basındaki Osmanlı özleminden örnekler verdikten sonra "Merak ediyoruz, bir “Osmanlı modası” yaratmaya çalışanların derdi veya özlemi nedir?" diye soruyor. Her milletin geçmişine merak duyması kadar tabii ne olabilir? (Bakınız: Avrupa’da kıyafet balolarından, filmlere ve yayınlara, heykellere kadar) Osmanlı özlemi yok, (sanki geri gelecek) buna hatırlama diyelim, anma diyelim! Sonra devam ediyor:’’ 36 padişahtan Fatih, Yavuz ve Kanuni’yi çıkartırsanız hangisini saygıyla, hayranlıkla, ileri görüşlülükle anabilirsiniz?’’ Hoppala, şimdi ne diyelim: Galiba bir padişahın saygıdeğer olması için yükselme devrinde görev yapmış olması ve nice zaferler kazanması gerekiyor!
Bir yandan yazı yazarken Şeyh Hamdullah’ın hokkasını tutan, öbür yandan Mikelanj’ı Haliç’e köprü yapması için İstanbul’a davet eden II. Bayezid’e neden saygı duymayalım? Üstelik en büyük kitap tutkunlarından biridir, sonra sertlikle de olsa duraklama devrinde devleti eski azametine içte ve dışta kavuşturan IV. Murat, işte her sırtı çıplak olana üzerindekini çıkarıp verdiği için bir giydiğini bir daha giyemeyen ve geride at-kılıç-eyer ve birkaç eşyasından başkası kalmayan devletin kurucusu Osman Gazi, Aydınlanma diyorsanız bağımsız kütüphaneler açan I. Mahmud, Vücudunda tam 40 tane kılıç yarası taşıyan Çelebi Mehmed neci oluyor, İleri görüşlülükte idare ve orduyu ıslah etmenin önemini daha 17. yüzyıl başında fark etmiş bulunan II. (Genç) Osman, Nizam-ı Cedit gibi Batı-Doğu sentezi yeni-güçlü bir Türk ordusu oluşturup, Napolyon’u Akka kalesi önünde mağlup ettiren III. Selim, GATA başta olmak üzere açtığı kurumlarla Cumhuriyet’in temellerini hazırlayan, ilk anayasayı kabul eden, ilk kez halkın yönetime katılımını sağlayan, devletin borçlarını 33 milyon altından 3 milyon altına indiren, dâhice politikaları ile 33 yıl devletin ömrünü uzatan, ülkeyi demir ağlarla uçtan uca saran Ulu Hakan II. Abdülhamit Han saygıdeğer değiller midir?
Mustafa Armağan Hocamızın dediği gibi, Ekşi’nin aklına zafer ve yenilgiden başka bir şey gelmiyor tarih deyince. Aynı zamanda Basın Konseyi başkanı olan Ekşi’nin söylediği aynen şu: "Hadi askerî alandaki yenilgilerini sineye çekmeye çalışalım. Tüm Osmanlı tarihinin medeniyete katkı anlamında ortaya koyduğu -Mimar Sinan’ın hepimizin göğsünü kabartan muhteşem eserleri dışında- ne vardır da biz bilmiyoruz? Koskoca 600 yılı bir tek Sinan’la açıklayabilir miyiz?"
Buna verilecek kısa bir cevabımız yok, zira çok uzun ve sayfalar tutabilir. Ancak yazı uzadı. Son söz şu: Bugün İlköğretim Okulu mezunu bile biliyor ki; Osmanlı Devleti de bir zaman(623 sene) yaşamış büyük bir devlet idi, nice zaferler yanında nice medeniyet eseri vermiştir. Uzağa gitmesine gerek yok, Sayın Ekşi’nin, işte yaşadığı İstanbul‘da kaç Osmanlı eseri var, biraz saysa, incelese anlayacaktır. Fakat elbette ki tarihimiz şan ve şerefin yanında hatalarla da doludur, bunu biliyoruz.
Velhasıl kelam; insanların etiketi, makamı önemli değil, yaptıkları-geride bıraktıkları eserler-hizmetler mühimdir. Hatta Ordu’lu olup-olmaması, Akkuşlu olup-olmaması önemli değildir, memleket kimliği gözleri kör etmemeli..Ancak iki şahıs, iki eylem; değerlendirme kamuoyunundur. Kimseyi yüceltmek yâda kimseye hakaret haddimize değildir. Lakin insanları yine insanlar hatırlayacaktır.
El nihaiye seçimde geldi, çattı. Akkuş’umuzda hepsi kıymetli üç başkan adayımız var, üstelik yaş olarak akran durumdalar.(55–60 )Seçimin ilçemiz için hayırlı olmasını diliyorum, medenice geçmesini temenni ediyorum. Akkuş’umuzda, Ordu’muzda, bölgemizde ve Türkiye’miz de seçimin aynı şekilde hayırlı olmasını diliyorum.
Bahadır KAYIM