İnsanın ahlaklı olmasını, güzel davranışlarda bulunmasını sağlayan nedir? Kimilerine göre yetiştiği ortam, kimilerine göre aldığı eğitim, kimilerine göre ise dindar olmasıdır. Oysa aynı ortamlarda yetişmesine rağmen ahlaken çok farklı olan insanlar vardır. Demek ki yetişilen ortam ahlakta temel unsur değildir. Bazı insanlar vicdan sahibi olmak ile güzel ahlaklı olmayı eş sayarlar. Halbuki her insanın vicdanı vardır. Dolayısıyla insanı güzel ahlaklı yapan vicdanlı olması değil, vicdanının gösterdiği yola uymasıdır. İnsanın zor durumda da olsa, çıkarlarına ters de düşse, nefsine ağır da gelse, her daim vicdanına uymasını sağlayan kuvvet ise imandır.
“Nefse ve ona ‘bir düzen içinde biçim verene’. Sonra ona fücurunu (sınır tanımaz günah ve kötülüğünü) ve ondan sakınmayı ilham edene (andolsun). Onu arındırıp-temizleyen gerçekten felah bulmuştur. Ve onu (isyanla, günahla, bozulmalarla) örtüp-saran da elbette yıkıma uğramıştır.” (Şems Suresi, 7-10)
Bu ayette bahsedilen, 'nefisten sakınmayı ilham eden' güç, vicdandır. Bütün insanların vicdanı ortaktır. Vicdanlar arasında çatışma veya fark yoktur. Bir kişinin vicdanına göre doğru olan diğer kişi için de doğrudur. Çünkü vicdanın kaynağı tektir. Yüce Rabbimiz, vicdanımızı aracı kılarak, her durumda razı olacağı tavrı bizlere bildirmektedir. Bir insan yaptığı herhangi bir şeyi, söylediği herhangi bir sözü, gösterdiği herhangi bir tavrı vicdanına uygun olmadığını farkettiği halde yapıyorsa günaha giriyor demektir. Her koşulda vicdanının sesini dinleyip güzel ahlakta bulunan kişi, etrafına da huzur ve güven dağıtır. Bu güzelliklere ulaşmasını sağlayansa, elbette kendi kendisine sahip olduğu bir güç değil, Allah'ın ilhamıdır. Kişi Allah'ın ilhamına uyduğu ölçüde ahlakı güzelleşir.
Kişi ister ateist, ister terörist, ister katil, ister dindar olsun vicdanlı olarak doğar. Son yıllarda çocuklar üzerinde yapılan bazı araştırmaların sonuçları da bunu doğrular niteliktedir. İnsanların farklı ahlak özelliklerine sahip olmasının sebebi, vicdanlarını farklı oranlarda kullanmalarıdır. Birinin arabasını çalan, bir insanı öldüren, ahlaksızca davranışlarda bulunan kişi vicdanı olmayan bir kişi değildir. Vicdanı vardır ancak vicdanına uyacak iradeyi gösteremez. İstanbul'da yaşayan da, New York'ta yaşayan da, Tokyo'da yaşayan da vicdanı ile hangi durumda nasıl davranması gerektiğini bilir. Ancak bilmek yeterli değildir. Güzel ahlaka ulaşmak için vicdanın bildirdiklerini yapmak gerekir. Bunun için ise akıl ve iradeye, sabretmek ve kararlı olmaya ihtiyaç vardır. Allah'a karşı derin bir sevgi ve Allah'tan korkmaya gerek vardır. Büyüklenmemeye, tevazu sahibi olmaya, acizliğinin farkında olmaya gerek vardır. Bu gerçek şu ayetle bizlere bildirilmiştir:
“Vicdanları kabul ettiği halde, zulüm ve büyüklenme dolayısıyla bunları inkâr ettiler” (Neml Suresi, 14)
Hangi ideolojiden ya da hangi dinden kişiye sorarsanız sorun, savaşların, açlık sebebiyle ölen ve acı çeken insanların, haksızlıkların, zalimce davranan insanların olmasından rahatsızlık duyar. Bu, herkeste vicdanın var olduğunun en bariz göstergelerinden birisidir. Ancak insanın, yanlış bulduğu bu durumlara karşı mücadele etmesi söz konusu olduğunda, mücadele gücü ve süresini belirleyen şey vicdana uyma oranı olmaktadır. Örneğin bir çok insan haksızlıklardan rahatsızdır. Ancak haksızlık kendisine karşı yapılana kadar hiç tepki vermez ya da yalnızca cılız bir sesle haksızlığı dillendirir. Bazıları ise eğer bu durum işlerine geliyorsa haksızlıkların üzerini bile kapatabilir. Kimileri haksızlıklara karşı koymayı çok ister ancak güzel ve akıl dolu bir yöntem bulamaz. Kimi insanlar ise yolu, yöntemi bulur ancak o yolda sabır ve kararlılıkla çabalayamaz. Tüm bu insanlar vicdanlarına ya hiç uymayan ya da kısmen uyan kimselerdir. Vicdanına tam uyan bir insan ise, haksızlığı farkettiği an, önce temel nedeni saptar, sonra bu nedeni yok etmek için en faydalı yöntemi araştırır, bulur. Daha sonrasında ise bulduğu bu yöntemi kararlılıkla, şevk ve azimle o haksızlık tamamen ortadan kalkıncaya kadar vazgeçmeden uygular.
Kişi vicdanına tam uyabilmek istiyorsa, bir an bile vicdanının sözlerini örtmemelidir. 'Tabi ki bir yerden sonra herkes kendini düşünecek', 'bunlar hayatın gerçekleri', 'hep çaba hep fedakarlık bir yere kadar' gibi cümleler kurarak çıkarları ile çatışan noktalarda vicdanına uymayı bırakmamalıdır. 'Sadece ben mi çabalayacağım' 'kimse çabalamıyor zaten' diyerek tembelliğe meyletmemeli, insanların çoğunluğuna uymamalıdır. 'Bir tek benim çabamla ne olabilir ki?' diye düşünerek ümitsizliğe kapılmamalıdır. Yani dikkatli olmalı, devamlı rahatlık isteyen, kendi çıkarını düşünen nefsinin oyunlarından korunmalıdır.
Mine ÇAKIR