Her canlının ölümü tadacağını, ama sadece bazılarının hayatı tadacağını öğrendim…
Gün geldi sonsuzluğa, karanlık bildiğim aleme yolcu ettim sevdiklerimi, tanıdıklarımı; ağladım… Ama kendime ağladığımı daha sonradan öğrendim…
Doğumun, hayatın tüketilmeye başladığı an olduğunu; doğumla ölüm arasında kalan bölümün ölümden çalınan zamanlar olduğunu öğrendim.
Zamanı öğrendim. Kıyasıya yarıştım onunla… Anı yakalamak, önde olmak istedim hep…
Ama zamanla yarışılmayacağını, zamanla barışılacağını, zamanla öğrendim…
Sonra insanların içinde iyiler ve kötüler diye farklı kategorileri temsil edenler olduğunu… Sonra da her insanın içinde iyilik ve kötülük bulunduğunu öğrendim. Her kötülüğün iyiliğe haste olduğunu öğrendim… Kısakançlığı gördüm, iyiliklerin arkasında karasız ve her kötülüğün iyiliklere yol gösterdiğini öğrendim. Kötülüğün insanlığa sunulmuş ders olduğunu öğrendim.
Sevmeyi öğrendim.
Sonra güvenmeyi…
Sonra da güvenin köklerinin sevgiden daha derin olduğunu, sevginin nefretle ikiz olduğunu, bazen sevgilerin nefrete kaydığını, nefretin sevgiye dönüştüğünü öğrendim. Güvenin ise ya var, ya da yok olduğunu öğrendim.
İnsanda beyin olduğunu öğrendim.
Sonra beyini yöneten bir ruh bulunduğunu…
Sonra da ruhun aslında ölümlü beyin tarafından yönetildiğini öğrendim. Ölümlü beyinlerin ölümsizleşmek adına kalıcı eserler bıraktıklarını öğrendim.
Okumayı öğrendim… Doğayı, insanı, hayvanı, dağı-taşı, nebatı okumayı denedim, insanı okudukça insan olmanın erdemini öğrendim.
Kendime yazıyı öğrettim sonra… İşaretler dizerek manalar oluşturmayı öğrendim. Ve bir süre sonra yazı, kendimi öğretti bana…
Sonucun her zaman mağlubiyet olacağını bilerek dünyaya tek başına meydan okumayı öğrendim. Her yenilginin yeni bir enerji yaratabildiğini öğrendim. Sonuç değil, amacın değer ifade ettiğini öğrendim…
Düşünmeyi öğrendim.
Kalıplara sokularak çerçevelenerek bana dayatılan düşünmeyi öğrendim.
Sonra sağlıklı düşünmenin kalıpları yıkarak düşünmek olduğunu öğrendim.
Namusu, dürüstlüğü, doğruluğu öğrendim ve günahın vicdanlarda ne dehşet verici yaralar açtığını öğrendim. Sonra riyakarlık ve olduğun gibi görünmemenin namussuzluk olduğunu; gerçek namusun, uzanıp avuçlamak kolayken günaha el sürmemek olduğunu öğrendim.
Gerçeği öğrendim bir gün…
Ve gerçeğin son derece acı olduğunu… Geri kalan lezzetlerin yalancı ve zevk denilen anlık yanılsımalarla aldatmaca olduğunu…
Sonra hayat dalındaki yemek zorunda kaldığım acı ve ekşi meyvelerin yaşamın özel tadı tuzu olduğunu öğrendim…
Her canlının ölümü tadacağını, ama sadece bazılarının hayatı tadacağını öğrendim…