Bin yıldır Anadolu’da öksüz kaldın çocuk. Bosna’da yetim, Afganistan’da, Irak’ta yetim kaldın, şimdi Libya’da yetimsin çocuk.
Gelip geçenleri boş bir bakışla manasız, anlamsız bir ilgi ile süzüyor. Ummi dedikçe yakındaki evin eşiğinde oturan siyah giysili kadının hıçkırıklarla düğümlenmiş sesi orada olduğunu hissettiriyor çocuğa. Ancak çocuğun ağzından sadece arada bir annesine ummi diye seslenişinden başka söz çıkmıyor.
Sonra bir fişek kumu alıp diğer yana boşaltıyor. Baba diyor, baba gitti… Biliyor ki babası dönmeyecek. Belli ki babasını özlüyor. Hafiften bir rüzgâr esiyor ve çevresindeki kumları havaya savuruyor. Çocuk aldırmıyor ve elindeki kumu da bu toz kümesine savuruyor. Derin bir his karmaşası bilinçaltında kaynıyor olmalı ki, hangi duygularla bilinmez ama uçuşan kumlara yaptığı hareketlerle bir şeylere saldırıyor sanki. Yaşadıklarının tek suçlusu bu kumlardı adeta. Bu kum dolu çöllerdi yaşadıkları acıların sebebi. Çöllerde ne vardı ki bunca insan kanı ile sulayıp duruyordu bu kuru kumları. Neden bunca çocuk öksüz bırakılıyordu bir diken bile yeşertmeyen bu çöller uğruna?
Bana bir masal anlatsana baba.
Yoksa bu coğrafyanın babaları masal bilmez mi?
Yoksa bu coğrafyanın çocuklarının babalarından masal dinleme hakkı mı yok?
Ah
Barışta oğullar babalarını, savaşta babalar oğullarını gömer diyen Krezus yanılmış. Barışta da savaşta da çocuklar babalarını gömermiş meğer.
Bin yıldır Anadolu’da öksüz kaldın çocuk. Bosna’da yetim, Afganistan’da, Irak’ta yetim kaldın, şimdi Libya’da yetimsin çocuk.
Gel sana bir masal anlatayım
Veysel Şensoy
09.05.2012
NOT: Bu yazıyı 20 Mayısta Libya’dan yazmayı düşünürken erkene aldım. 20 Mayıs Pazar günü Libya’da olacağım. Hepinize Allaha ısmarladık diyorum.
yazar Aydın KÜÇÜK , 13 Mayıs, 2012