Boş tartışmaların, mala tamah etmenin, dünyaya paraya pula tapmanın, hayatı kendine de başkasına da zindan etmenin, kalp kırmanın, kısacası hoş olmayan fiiller işlemenin ne anlamı var ki?
***DOLUNAY***
Ağustos ayı’nın ortaları…Gündüz Güneş’in yakıcı ışıklarıyla kavrulan yeryüzü gecenin bu vaktinde büyük bir sükunet içinde..Hafif hafif esen ılık rüzgarın temas ettiği ceviz yapraklarının hışırtısı gecenin tek şarkısı, bir de Ağustos böceklerinin sesleri…
Kainat derin bir uyku içerisinde, yarın günün ilk ışıklarıyla başlayacak yeni bir koşuşturma öncesi dinleniyor.. Yalnız bir ben ayaktayım birde şu gökte asılı bulunan dev bir kazanı andıran DOLUNAY…
Yüzü kederli bir dedeye benziyor..Çevresinde yer yer bulutsu bir görüntüden oluşan haleler var..İlmi herşeyi kuşatan Yüce Mevla, Ay Dedeye de geceye en uygun ışığı vermiş…Yukarıdan süt beyaz ışıklarını yeryüzüne öyle huzurlu, öyle sakin ancak bir o kadar da heybetl indiriyor ki…Hiç zaman geçmesin istiyor insan..Bu saat, bu dakika, bu an…Belkide dönen alemlerin durduğu andır…
Bu huzurlu ışıkla birlikte düşünceler de yeşeriyor kendiliğinden…Bir alemi dinliyorum bir kendimi…Demiş ya şair; “Kah çıkarım gökyüzüne seyrederim alemi, kah inerim yeryüzüne seyreder alem beni…”
Bu geceki kendi dersim hayat üzerine..Silüeti belli belirsiz Talışmalan sırtı, Yeşilgüneycik yamaçları, Damyeri’nin ışıkları ve Yalın Yaylasının doyumsuz manzarası karşısında düşünmeye başlıyorum herşeyi en başından…
9 aylık evreler yolculuğundan sonra ağlayarak dünyaya gözünü açan minik bir bebek..Elleri küçük, gözleri yumuk, ayakları minik sevgisi büyük bir yaratık..Annesi babası ve bütün bir aile etrafında pervane..Yeterki hastalanmasın, ağlamasın, minik gözleri ıslanmasın..Bir dediği iki edilmez..Nurdan beşiklere belenir, ipek bezlere sarılır…Hoşgeldin…! Hoşgeldin…!
İlk gülüş, ilk anne baba sözleri ve ilk adım..İnsanoğlunun Ay’da attığı ilk adım gibi..İlk Bayram harçlığı, ilk bisiklet, ilk karne, ilk flört, ilk öpücük, ilk bunalım…”Bu millet beni anlamıyor, annem babam ne kadar geri kafalı” yakınmaları…Ya ÖSS, KPSS veya bir ustanın yanında çırak olarak ilk hayat sınavları…İlk maaş baklavasının topluca yenilmesi, askerlik, şafak karalaya karalaya bitmeyen uzun günler, asker dönüşü mevlid-i şerif, bir iş, bir eş…boy boy çocuklar…Geçim derdi, ülke meseleleri, akşam kahvede oynanan elli bir in sabah işyerinde kritiğinin yapılması…Ramazan ayı’nın bereketi, sahur, imsak, iftar kelimelerindeki sırların bizzat yaşanması..Yılda iki defa gelen Bayram…Birde Milli Bayramlar anma törenleri..Aziz Ata’nın anısına saat 9’u 5 geçe bir dakikalık saygı duruşu…Onca hayatın içerisinde milyonlarca olaylar, sözler, yolculuklar, dertler, sevinçler, heyecanlar, korkular, başarılar….yenilgiler…
Birde bakmışsınız torununuzun oynarken çamurdan görünmez olmuş yüzüne gülümsüyorsunuz..Nasıl geçti ömür…Nasıl geçti o günler…Hey gidi hey…!
Ne kaldı geriye? Sevabıyla günahıyla bir ömür…Yaradanın sermaye olarak biz insanlara tanıdığı o değerli süre..Ne ile geçti…Ah mı edelim vah mı?
Boşu boşuna geçmediyse ne mutlu..Zamanını maleyani boş işler peşinde harcamadıysa, kalp gönül kırmadıysa, devlete millete zarar vermediyse, gücü yettiğince doğruluktan ayrılmayıp yalan söylemediyse, gıybet etmediyse, tembellik etmeyip çalıştıysa hakkını vererek, gönül ne huzurludur değilmi? Eve bütün derslerinden 5 almış bir çocuğun karnesini getirdiğinde tattığı haz gibi…Görevini başarıyla bitirmiş bir kul…Takdir Allah’ın artık…Elbette Mevla’nın rahmetine sığınmak gerek genede..Çünkü ödevi beğenecek O’dur…
Boş tartışmaların, mala tamah etmenin, dünyaya paraya pula tapmanın, hayatı kendine de başkasına da zindan etmenin, kalp kırmanın, kısacası hoş olmayan fiiller işlemenin ne anlamı var ki?
Herkes böyle gece vakitleri veya sabahın o nurlu seher vakti azıcık tefekkür etse, eminim kendini öyle bir bulur ki…Öyle olsa dünyada insan insana zulüm etmez…Bir yanda insanlar açlıktan ölürken diğer yanda sosyetik partilerde zamanını geçirmez..Dünya herkese yeter…Savaşa, kan dökmeye gerek kalmaz…
Azıcık tefekkür eminim ruhumuzda birçok şeyi değiştirecektir. Mevla cümlemize tertemiz sayfalarla örülü bir ömür nasip etsin..Herşeyin açığa çıkacağı o büyük gün utanacağımız ameller işlememek dileği ile…Selam ve saygılarımı sunuyorum..
Dolunay bir gece de sizi bekliyor…Eviniz uygunsa bir gece Dolunay’ı izleyin..O’nun esrarlı ışıklarında neler neler göreceksiniz…
Y.Mürsel KARAYİĞİT
01 Mart 2009-Akkuş
İnsanoğluna iki buçuk yaşına kadar hatırladığı güzel bir anısını, anlatır mısın diye sorsanız, kısa bir düşünce geçirdikten sonra bir şey hatırlamadığını size söyler.
Ancak 50 li ve 60lı yaşlarda aynı soruyu sorarsanız şöyle bir iç geçirip. Nereden başlayayım evlat diye söze girer. Anlatılacak çok şey var demektir. Ne anlatmakla o bitirebilir, ne de siz dinlemeye tahammül edersiniz. Kısacık bir ömre neler sığmıştır. Bebeklik dönemini hatırlamaz belki, ama 60 veya 70 senelik bir ömre çocukluk, gençlik, orta yaş, olgunluk anne baba olmak ve derken büyük anne veya büyük baba oluvermiş. Oysa daha bu dünyada neler yapacaktı. Ev alacaktı, arabayı değiştirecekti, torunları iyi bir üniversitede okutacaktı, sonra onları evlendirecekti… Zamanı kalmadı. Şöyle geriye bir dönüp baktı ki yıllar ne çabuk gelip geçmiş. Her şey yaşanmış bir anı olmuş. Geçmiş geri dönmez, hal yaşanmış gelecek ise krediyi tüketmiş. Hesaplar tutmuyor ve ömür denen emel köprüsü bitmiştir. İnsanoğlu işte hala dünyayı seviyor, oysa baki hayat onu bekliyor. Fani olan her şey gelip geçer. Dünya için çalıştığı kadar ahiret içinde çalışmışsa sorun yok. “Hesaba çekilmeden önce kendinizi hesaba çekiniz.” H.Ş.
Mürsel bey kardeşim unuttuğumuz bir konuyu bize hatırlattığın için sana çok teşekkür ediyoruz. Kalemine ve yüreğine sağlık.
Mehmet Ali KURU
Eğitimci
Valla hayatın genel reçetesi gibi… Bir an ölüm geçti gözümün önünden ya…