21 Aralık 2024 Cts

Demokrasi Kültürümüz-Basın-Medya ve Son Seçimler

İhsan bey’in dediği gibi neden çevremizde en çok Akkuşlunun yaşadığı Ünye’de artık niye Akkuşlu bir başkan da seçilmesin?

 

DEMOKRASİ KÜLTÜRÜMÜZ

 
BASIN-MEDYA VE SON SEÇİMLER
 
        Milletimiz 100 senedir demokrasiyi öğrenmiş ve kendince bir olgunluk kazanmıştır. Ta 1876’da ilk kez oy kullanan, İki Meşrutiyet ilan edildiğinde olay çıkarmadan seçimlere katılan,      ( o zaman sadece erkekler oy kullanıyordu)  işgal yıllarında İngiltere’ye, Fransa’ya, Yunan işgaline karşı mitingler tertip eden (ki öyle ki o yıllarda sadece İstanbul zannetmeyiniz, memleketin sayısız şehrinde, kasabasında protesto mitingleri yapılmıştır.),Cumhuriyet kurulduğundan  beri seçimlere iştirak eden Türk Milleti ila nihaiye demokrasiyi benimsemiştir. Yaşanan 70’li yıllar tecrübesi, askeri darbeler gibi sosyal tecrübeler de çok şey öğretmiştir. Yani bir iktidar devrilecekse artık bu darbeyle olmayacak, yine bir parti iktidara getirilmek isteniyorsa yine darbeyle-askeri bildirilerle olmayacak, seçimle-demokrasi ile olacaktır. Seçimde halk artık kavga istememekte, gürültüden de rahatsızlık duymaktadır, halkımızı kendi kendine bırakınız, halk o sandıkta konuşmasını biliyor. Millet iradesinin üstünde başka bir güç var mıdır?  Zaten halkımız birbiriyle konuşup, tartışacak olgunluktadır. Halkı gerginliğe sevk etmenin acı tecrübeleri var. Bilmemek ayrıdır, eksik olmak ayrıdır. İşte şimdi seçimlerden bir kısım basınımızın istediği sonuç çıkmasaydı  ‘’Bu halk seçmeyi bilmiyor!.daha 20-30 yıl kontrol lazım’’denebilecekti ve darbeye, gayr-i demokratik yollara yeşil ışık yakılacaktı .Bereket işte çok renkli ve demokratik bir netice hasıl oldu.
 
       Zaten değer mi, en büyük şehrin belediye başkanlığı bir insan hayatına? Zaman nice belediye başkanlarını tıpkı geçip-giden yıllar gibi unutturmuş, silmiş-gitmiştir. Şimdi son seçimlerde oluşturulan gerginlikler muhtar seçimlerine bile yansımış, 10 civarında insan hayatını kaybetmiştir. Basın ve medyamızın güçlü kısmı, maalesef gerginliği azaltacak yerde, sağduyuyu öne süreceği yerde, halkı yaptığı yayınlarla gerginleştirdi, çok fazla siyasal tepki vermeye zorladı, halende yapıyor. Zaten birbirlerinin gazına gelerek atıp-tutan, yangına körükle giden parti liderlerinin sözlerini iyice ısıtmak, sevmediği kesimi birtakım insanlar üzerinden suçlamak, tahkir etmek, sevdiği kesimi de karşı partiler üzerine sert tepki vermeye zorlamak, kızdırmak, birtakım politikaları ülke elden gidiyor havasına sokmak gerginlik yaratmak değil de nedir? Aynı zamanda bölücülüktür. Bu politikayı seven ve halen sürdüren basın ve medyamız aslında bunu ülkeyi çok sevdiğinden değil, gazete veya tv patronunun politika ve holding menfaatini sağlamak, birtakım siyasi hesapları tutturmak için yapmaktadırlar. Ve bu politikayı sürdüre sürdüre sonunda hakikaten tam olarak olmasa da bir yandaş medya yarattı! İyi ama bir şeyi unutmaktadırlar: Sizde bir şeylerin, bir siyasi görüşün yandaşı değil misiniz? Sakın bu kelime artık biraz da meydanı boş bulamadığınızdan olmasın!
     
     Bugün toplum hafızasında halen canlı olan 70’li yıllar–12 Eylül öncesi günler! Bugünün yeni yetmeleri bilmezler, bizde tam bilmiyoruz,(79’u hayal-meyal, 80 sonrasını hemen-hemen net hatırlarım fakat bizde okuyarak-araştırarak öğreniyoruz)  geçmişte bu ülke çok acı bir tecrübe yaşamıştır. Bu ülke 1970’lerde siyaset-fikir-ideoloji tartışmasına, basının da bunu körüklemesini ‘’ sokağa çık-kavgayla ve cinayetle cevap ver’’ çağrısının bedelini hergün kavga-olay-grev-canilik-Çorum/Maraş olayları-provokasyon-korku-endişe ve netice de binlerce yaralı ve en önemlisi 5000 insanın hayatıyla ödemiştir. Ülke 10 yıl geriye gitmiş,   mazot/benzin/gazyağı/tüp/yağ kuyrukları bitmemiş ve ülke 10 cente muhtaç hale gelmiştir. Zaten o günlerde sağı (ne demekse) ve solu yeni tanıyan halkın eline silahı kimlerin tutuşturduğu bugün daha iyi anlaşılıyor. Neticede yine 10 senede bir darbe geleneği sürmüş ve 12 eylül darbesi-50 idam-binlerce hapis-Diyarbakır cezaevi gibi PKK’ya dayanak sağlayan vaziyetler- Mamak işkenceleri-3 yıl sıkıyönetim. 80-83 arası Akkuşumuzu bir başçavuş (astsubay) evet hatırlayanlar bilir, bir Başçavuş yönetmiştir. Tabii bu kişileri karalamak için değil (kendiside iyi bir insandı diye hatırlarım) demokrasiden uzaklaşmayı kasdetmek içindir. Demek ki fikri-siyasi tartışmalar, politikalar ancak bir münazara olarak ve medenice olmalı asla başka yollara kaymamalıdır, sertleştirilmemelidir. Basın-Medya demokrat olmalı, sağduyulu olmalı, kendi görüşünü öne sürerken, diğer taraftan her kesimin sesine yer vermelidir. Deveyi pire-pireyi deve yapmamalıdır. Ve bana göre Milli değerleri gözetmelidir. Eski ünlü bir zat diyor ki; basında yazarlar mademki ediptir, o halde edipler edepli olmalıdır, Millete kavga-kin-nefret değil, karşı kesimi de anlama ve demokratlık aşılamalıdır. Ülke elden gidiyor havası verirsen yarın bir gün aklıselimi terk etmiş kitlelerin oluşmayacağını ve bunların eline silahı alıp-sokağa birer Polat Alemdar misali vatanı kurtarmağa (?!?) çalışmayacağını nereden bileceğiz? Hâsılı 12 Eylül öncesi unutulmamalıdır, o yıllar bu millet için büyük bir tecrübedir.
 
    Tabii liderlerde ağzından çıkana dikkat etmeli, ormanda konuşuyor gibi konuşmamalı… Muhsin Yazıcıoğlunun vefatı son üç-dört günde gerginliğin yerini sükûnete bıraktı. Bu arada son konuştuğu bir önceki yer olan Gölköy-Güzelvatan beldesinde seçimi de BBP almış, onun hatırasına binaen güzel bir netice diyorum. Hem bir sözü de anlayan kulaklara küpe kalmıştır: ’’ Yarın, birbirinizin yüzüne bakamayacağınız sözleri birbirinize söylemeyin!’’ Şimdi değdi mi o yaftalamalara, ithamlara? Hem siz milyonları temsil ediyorsunuz, arkanızdaki kitleleri düşüneceksiniz.Siz böyle yaparsanız o insanlar ne yapsın, birbirini mi boğazlasın! İmam-cemaat meselesi..2007 başlarında olsa gerek, Erkan Mumcu bir yerde konuşuyor amma ne konuşma, yıkıyor-savuruyor, sonunda önemli bir kişi diyor ki:Erkan bey, sizin bu konuşmanızdan sonrası, silahı eline alıp, sokağa çık demektir! Bir lider lider gibi hareket etmeli, savaşta değiliz.! Fakat artık liderler eskisi gibi esprili, güleç yüzlü ve mizahi değil! Bir zamanlar Demirelin esprileri-taklidleri, Özal’ın, Ecevit’in ve Erbakan’ın hatta Mesut Yılmaz’ın taklidleri yapılırdı, Ecevit-Yılmaz hariç hepside espriliydiler. Şimdi öyle mi? Her liderde sert ve gülmeyen çehreler, espri yok-şaka yok!
 
    Fakat bu sefer öyle bir seçim oldu ki; bir yerel seçimi aştı. Olay belediye seçimlerini aştı, belediye başkanları ve adayları hizmetleriyle-halka yaklaşımlarıyla ön plana çıkması ve değerlendirilmeleri gerekirken iş çok yerde genel seçime döndü, kutuplaşmaya döndü, bir ders vermeye döndü en önemlisi de gerginliğe sebep oldu. Dolayısıyla halk reyini ona göre verdi..mesela kimi yerde adayın şahsı ve ilçesi, kimi yerde hizmeti, kimi yerde parti ve siyaset, kimi yerde etnik kimlik siyaseti ( örnek: Diyarbakır) kimi yerde hizmet yada şahıs, kimi yerde proje  kazandı…Hayırlı olsun diyoruz.Fakat bazı yerleri hiç anlayamadım, mesela Adana ve Terme…Şöyle ki;Adana halkı kendine 4 dönem (20 sene) başkanlık yapmış Aytaç Beyi,  neden 5.dönem seçmiştir? Daha doğrusu beşinci kez niçin aday gösterilir? Yani diyelim yolsuzluk bir iddia ve ispatlanmadı ama ne kadar başarılı olursa olsun bir insan 25 sene belediye başkanlığı yapması fazla değil midir? Üstelik 70 yaşında bir adam! Bırakınız biraz da daha genç ve heyecanlı-projeli insanların önünü açınız! Hakeza yakın yer diye Terme’den örnek verdim; aynı durum:5.kez aynı başkan! Daha doğrusu neden 5.dönem aday gösterilirler? (Biri MHP’li biri AKP’li).Bence en fazla 10 yıl, çok başarılıysa 3.döneme aday olabilir. Amma insanoğlunun hırsı-makam sevdası yok mudur? Tabii Ankara’da Melih Gökçek’in 4.dönemi de bana göre fazlaydı..
 
        Yapılan bir araştırmaya göre;  ülkemizde seçmenin illaki ben ne olursa olsun sol partiye oy veririm diyenin oranı% 15,  yine ne olursa olsun  ben muhafazakâr siyasete oy veririm diyenin oranı da % 15, ne olursa olsun Milliyetçi partiye oy veririm diyenin oranı % 10, ne olursa olsun Kürtçü bir partiye (DTP’ye) oy veririm diyenin oranı da % 5’dir. Geriye % 55 yani% 60 bir kitle kalıyor ki bu kitle halkın çoğunluğunu oluşturmaktadır. Asıl olan bu kitlenin bir partisi yoktur, seçimlerde konjonktüre, duruma, rüzgâra, başarıya ve lidere göre oy vermektedir. O halde yüksek oranda oy alan partiler bu kitleden almaktadır. O halde bu kitleye yani asıl halka açılan partiler oylarını yükseltecektir. Bugün çoğu iktidarda gözüken bu kitlenin yarın başka bir partiye kaymayacağının garantisi yoktur. Mesela asıl halka yakın duran ve çeşitli açılımlar yapan, kendi partilerinin klasik ve bürokratik siyasetini aşan İstanbul’daki Gürsel Tekin ve Kılıçdaroğlu ekibi bunun sonucunda oylarını arttırmışlardır. Halka yakın olmanın yollarından biriside önce ekonomik olarak ciddi projelerinizin olması ve anlatılması, halkın inancına samimi saygı göstermek, dertleriyle ilgilenmek ve samimi-inandırıcı proje üretmektir, halka yakın-kişilikli adayları ortaya koymaktır. Zaten ülkenin, hakiki manada sosyal demokrat ancak tepeden inmeci-bürokrasiye sırtını dayamayan (altını çiziyorum) bir partiye ihtiyacı var, var ki güçlü sağ hükümetleri adam gibi sarsacak bazen başarılarını alkışlarken aynı zamanda ekonomide, özgürlükler ve demokratik sorunlarda (başörtüsü, sendikal haklar, güneydoğu meselesi v.b.) yol ve proje ortaya koyan, bu noktadaki açıklarını bulup-onları sallayacak bir sosyal demokrat parti.. Hükümetlerle kavga eden değil, onları denetleyen-gerçek açıklarını gerçekten bulan bir sosyal demokrat parti.Halkın bir kesimine ve özellikle kaymak tabakaya değil, esas halka ve değerlerine de samimi olarak saygılı bir sosyal demokrat parti..
 
 
       Ordu’da Seyit bey’in beyefendi kişiliği, halka olumlu yaklaşımı, bazı hizmetleri ve Ordu merkezde yoğun olan Ulubeylilik faktörü seçimi kazandırdı. Birçok şehirde hemşericilik, köycülük halen bir avantaj olarak ön plana çıkmaktadır. Bazı hizmetleri de oldu, fakat ilk dönem çok verimli geçmedi gibi ise de( asla başarısız değildi) şimdi yapabilirse güzel projeleri de var. Mesela Boztepe’ye teleferik ihalesi yapılacak, şehir içinde İsveçliler tarafından bir Kent Ormanı kuruluyor, güzel bir sahil projesi var. Zira Ordu’nun epey hizmete ihtiyacı var ve ben yeni 5 yıl adına epey ümitliyim. Yine bence Fatsa’da beş yıldır çalışan, Ünye’de ancak son iki yıldır çalışan başkanlar görevinde hizmetleriyle, biraz da parti avantajlarıyla kaldılar. Ordu ilimiz genelinde seçilen bütün belediye başkanlarımızı ve yeni Akkuş Belediye başkanımız Ergüder bey’i tebrik ediyorum. Başarılar diliyorum..Bu arada seçilen belde belediye başkanlarımıza da başarılar dilerim.
 
          Seçimlerde en renkli, en önemli başarıyı Niksar gibi çok önemli, değerli ve tarihi bir ilçede kendisi Akkuşlu olan Yarbay Duran YADİGÂR ağabeyimizin kazanması olmuştur. Takdire şayan bir başarıdır, Niksar da onca Niksarlı varken, Akkuşlu birinin başarısı hem de başarılı gözüken bir belediye başkanını devirmesi ancak alkışlanır. Zannederim ilk defa Akkuşlu biri, Akkuş dışında bu derece bir yerel başarı elde etmiştir. Kendisini aramıştım, bir kez daha tebrik ederim. Hayırlı olsun, başarılı olmasını can-ı gönülden dilerim. Bunun bir örnek olmasını, Akkuşluların sadece Akkuş’a değil yaşadıkları yerlerde de sevilmesini ve sayılmasını, enerjilerini sadece Akkuşa değil yaşadıkları yerlere de harcamalarını ve böyle başarılar kazanmasını, yerel idareciler olmasını hepimiz isteriz. Bu seçimde hatırı sayılır miktarda Akkuşlu insanımız yaşadığı yerlerde çeşitli partilerde meclis adayı, muhtar adayı oldular, bilmiyoruz ne kadarı başarılı oldu. İstanbul’da Ahmet Demir Sultanbeyli Belediye Başkan Yard. Olmuş, Zonguldak ta Akkuşlu emekli bir amcamız muhtar olmuş bunlar güzel, kendilerini tebrik ederim. Dahası olmalı mesela İhsan bey’in dediği gibi neden çevremizde en çok Akkuşlunun yaşadığı Ünye’de artık niye Akkuşlu bir başkan da seçilmesin?
 
 
   Netice itibariyle özellikle Belediye yönetiminde parti etikettir, yarın çıkarırsın başka etiketi takarsın. Zaten seçilen birçok belediye başkanı bunu anlamış olacak ki, parti rozetlerini hemen attılar. Sonuçta halk nazarında düşünce ve şahıs önemlidir, hizmet önemlidir. Yoksa burayı bu parti aldı, bu şehir bu partili, bu belediye bizim diyenlerin sonu bir sonraki seçimde hezimet olabilir. Başkan bütün halkın başkanıdır. Halk özellikle muhalefete bir şans vermiştir, bunu iyi kullanmaları gerekir.
                                                                                                                                                       
   Demokrasi seçimdir, seçimsiz olmaz ancak aynı zamanda başka fikirlere, düşüncelere, yaşam tarzlarına ve renklere saygıdır. Yoksa hep aynı düşünen, tek tip adamlardan oluşan memleketin benim düşüncem gibi bile olsa tadı-tuzu olmaz, bu demokrasi olmaz. Aynı şekilde seçimlerde kaybeden kabullenmeli, kazanan da ölçülü olmalıdır. Trabzon belediyesini  kazanan Orhan Fevzi Gümrükçüoğlu’nunun, Muhsin Yazıcıoğlu’nun vefatı dolayısıyla seçim kutlamalarını iptal etmesi ne kadar güzel ise, Antalya’da seçimi kaybeden eski başkanın,  yeni başkana devir-teslim töreni sonrası tartaklanmaya çalışılması, sözlü hakarete uğraması ve ‘’ülkeyi soyanlara yuh olsun!’’ şarkısıyla uğurlanması da oldukça çirkin olmuştur. Kaybeden başkan yarın tekrar kazanırsa o’da aynısı mı yapmalıdır? Türk Milleti artık kavgadan, sataşma ve hakaretten bıkmıştır, kem söz söyleyenindir, elbet bir partiye ve kuruma mal edilemez fakat aynı zamanda bu tür yakışıksız siyasi davranışlara yine siyasiler engel olmalıdır. Zaten bunu bugün partilerin çoğu anlamıştır, şiddet yöntemlerinin içi boşalmış ve anlamsızlaşmıştır. Artık şükür ki toplumda güçlü bir şekilde barış ve istikrar eğilimi var; bu eğilim zaten şiddet isteğini soğutuyor, frenliyor. Ve şiddet üretme potansiyeli olan örgütler toplumda karşılığını görmedikçe bu yönteme başvurmaktan vazgeçiyorlar; çünkü dediğimiz gibi toplum barış, sevgi-saygı istikrar istiyor. Zaten demokraside budur. Evet, demokrasi seçimdir ancak aynı zamanda fikir özgürlüğü, karşı fikre saygı, eşitlik, adalettir. Ve kavga isteyenlerden nefret ediliyor.(İşte DTP örneği..)
 
    Düşünen insanlar için bu seçimden, siyasetçilerden, ülke siyaseti yapısından, konuşulan sözlerden, takınılan tavırlardan çıkarılacak nice ders vardır! Mesela; şu seçimlerde harcanan paralar trilyonlarla ifade ediliyor! Maalesef bir seçim yasası var ve büyük partilere hazine trilyonlarca yardım ediyor, bu yasayı siyasetçiler değiştirse olmaz mı? Son seçim yardımı:AKP’ye 100 trilyon-CHP’ye 70 trilyon-MHP’ye 40 trilyon hazineden seçim yardımı yapılmış, hemde kriz zamanında..Ne gerek vardır, bu kadar büro açmaya, araba gezdirmeye, kulak şişirmeye?..Zaman teknoloji çağı, Batı’da olduğu gibi çıkılsa ekranlara, sonra en fazla bir miting ve her adaya yüz-yüzelli orta boy afiş yetmez mi? Büyükşehirlerde bir belde adayı ortalama 200-300 milyar para harcamış! Seçime ortalama 5 aday girdiyse 1 trilyon 200 milyar boşa gitmiştir. Kazanan: Bir kişi! Yazık şu paraya, milli servet hem de kriz zamanında..ülkede nice köyün yolu toz-toprak-çamurken, yolu-köprüsü olmayan köyler varken yazık değil mi? Bizim bir Cingilli köprümüz 200 küsür milyara bitmiş, kaç köyün derdini çözmüş! Peki şu paralarla neler yapılmazdı? Hem kazanması zor olan adaylarda niye para harcar ki anlamış değilim! Hepsi milli servet!
 
Bahadır KAYIM
 

Related Articles

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

1,465BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
19AboneAbone Ol

Çok Okunanlar