GAROOÇLU..(Karakuş-lu)
C E N Ü K
-Süt, yoort,yağ..
-Hurma, erük, bal armut bal..
Belli ki acele ediyorlardı bir an önce satmak için..Ediyorlardı çünkü bu dağ ilçesinde, güneşli hava bile olsa ikindi vaktine kalmadan hava karışır, sisi etrafı sarar, havanın keyfi kaçardı.Ve köylüsüde bunu bildiği için erken gelir erken giderdi. Saat üç dedin mi burada kimse bulamazdın, ancak yakın köylerden tek tük akşamcı tipler ve ilçenin sakinleri..
Eldeki satılacak, kalan zamanda alışveriş yapılacak, geldikleri arabaya yetişeceklerdi. Yıllardır gele gide burada kendilerine göre hayli müşteri ve tabi ki eş-dost edinmişlerdi. Zaten elleridekilerin yarısını herkes önce kendi müşterisine ucuz-pahalı satardı. Hemde haftada bir görüşmüş olurlar,dertleşirlerdi:
-Ooo hayırlu işler Memeet..
-Saol Hasan, nediin la? napiin?
-Napak, aha işte yaz da bitti, bizim uşak İstanbul'dan geldi gidiyalar..
-Eee nedicen aga, gelen ekmeene gidcek
Yakın iki ilçeden ve köylerinden olmalarına rağmen ağız yapıları-şiveleri farklıydı..Kendileri genellikle ' İ, E' ince seslilerinin bolca kullanıldığı (gelini, gidin mi, yapin mi, bilin mi gibi) bir konuşma tarzları varken, mesela bu her hafta geldikleri SİS DAĞINDA Kİ KASABA halkı ise tam aksine 'A, O, U, I' gibi kalın sesli harflerin bolca geçtiği eski kabaca bir dağlık yörelere has bir konuşma tarzları vardı:(Geliyan mı la, gidiyan mı, ne yapıyan, alduk, yapduk, verdük gibi)
Fark bununla da bitmezdi; kendileri daha anlayışlı fakat daha medeni gözükselerde bu dağ ilçesinin halkı daha fazla insani değerlerle bezenmiş, mesela daha misafirperver, yolda kalana-garibana-yoksula daha merhametli ve yardımsever bir yapısı vardı. Ancak görünüş ve ilk izlenim itibariyle daha sert-soğuk ve ciddi yapıları vardı..Kendilerini ise daha sıcak bulurlardı..
Aynı ilin iki ilçesi halkı hem de komşu olan iki halkı böylesine mi aralarında önemli farklar olurdu. SİS DAĞI KASABASI ve köyleri halkı bu her hafta gelen insanları aslında geldikleri yerin adı-sanı da olsa yüzyıllardır tek bile kelime ile kabul ederlerdi:
CENÜK'LÜ..
Evet onların ilçesi Ünye, beldeleri Tekkiraz ve yakın köyleriydi..Peki o halde Cenük neresiydi? Cenük ne demekti?
Sis dağı kasabası halkı, Kardeniz istikametinde kendilerine ait Dumantepe'den sonra gelen Gölyazıyı aştıktan sonraki sahayı hadi diyelim kasabanın son köyü olan ve ilçenin tek Gürcü halkının yaşadığı Kabakulak'tan sonrasını (yüzyıllardır) Cenük diye adlandırmıştı. Buradan aşağıya uzanan sahada, yamaçlarda-vadilerde yaşayan ve Karadenize kadar uzanan yerler, köyler hep Cenük'tü..
Yani Ünye ve köyleri..Sadece Ünye ve köyleri mi? Hayır: Eskiler, Fatsa, Terme, Çarşamba ve Samsun'a tabii köyleri ile beraber Cenük derlerdi..
CENÜK!..
Cenük'le hiç mi ortak yanı yoktu bu dağ ilçesinin? Elbette vardı; Şaşılacak şekilde, konuşmalarında onlarca ortak ve aynı söyleyişte kelimeler, bazı aynı adetler-örfler,yemekler vs. de vardı..Ehh o kadar da olsundu; zira aynı coğrafyada yaşıyorlardı..Ve faydası da çoktu Cenüklülerin; sis dağı kasabasının bazı yakın köyleri pazarcılığı öğrenmişler, önceleri ayıpladıkları kadınların pazara çıkması anlayışını yıkmışlar, artık köyde yetiştirdiklerini pazarda satar olmuşlardı..
İş bununla da bitmemiş, eğlenmeyi-gezmeyi daha seven Cenük'lüleri yazın yayla yapmaya geldikleri ilçe ve köylerinden halkı ta 40-50 sene önceden beri yörelerinde bolca yetişen ve tam bir Karadeniz sahili yemilşi olan fındık toplamaya götürür olmuşlar, onlara bir aylıkta olsa önemli bir gelir verir olmuşlardı..Hoş, kasaba halkı gittiğinde birçok yerde samanlıkta-tavan arasında yatırılmıştı. Amma bir aylık güzel bir harçlık için değerdi..Ve dostluklar kız alıp vermeye dönmüş, ilişkiler gelişmişti. İlçeye sığmayan ve gelir kaynakları az olan Kasaba halkı gün gelmiş, daha iyi bir iş ve yaşam ümidiyle Cenük'ün en büyük ilçesine çok güzel bir deniz şehri olan Ünye' yerleşmişlerdi..Burada zamanla hayli çoğalmışlardı..
Nemliydi Cenük..İklim bolca yağışlı ve özellikle yazları bunaltıcı derecede rutubetliydi. Zira denizden gelen yoğun neme izin vermiyordu gerideki dağlar! Hele sis dağı kasabasının yaslandığı o Argan dağı! Gelen nem onun dumanlı başına toplanıyor, daha ileriye geçirmiyor o yüzden her daim başı dumanlı, sisli ve yağmurlu oluyordu..
Kasabada ise nem hissedilmezdi, fakat Cenük'e bakan-yakın olan kuzey ve zirve kesimi serin ve sisli olup, çok zaman soğuktu da..Yaz gecelerinde bile bu kasaba da soba yanardı..Ancak kasabanın güneyine bir geçiverdiniz mi iklim ve hava değişiverirdi hemen! İklim karasallaşır, hava açılır, masmavi bir gökyüzü sizi beklerdi..
Verimliydi Cenük toprakları..İnsan eksen biterdi fakat ahh birde güneşi olsa..Gözükmezdi nemden mübarek..Fakat iyi fındığı olur, sebze-meyvesi de kendine yeterdi..
Cenük aslında Canik'ti..Canik ise Samsun vilayetinin eski DIŞ İSMİ idi..Cumhuriyet döneminde değişmişti ismi ve sınırlar. Yani Kocaeli-İzmit gibi..Yani vilayete Canik, merkezi olan şehire ise Samsun denildi yüzyıllarca..Sis dağı kasabası halkı ise 1892 yılına kadar Sivas vilayetine bağlıydı. Sivas vilayetinin (bugünkü anlamda eyalet) Tokat sancağına bağlı Niksar kazasının bir köyü iken, 1892'de hiç istememesine rağmen Trabzon vileyetine (eyaletine) bağlı Canik (Samsun) sancağına bağlı bir nahiye olmuştur. Ancak bu duruma bir türlü alışamamış, kendini ayrı görmüş, (Sivaslı yada Tokatlı olarak) kuzeydeki yada sahildeki kesime Cenük (Canik) halkına da Cenük-lü (Canikli=Samsunlu) demeye devam etmiştir. Tabii Canikli de buna karşılık bu yeni Caniklileri kabul etmemiş, GAROOÇLU demiştir:
GAROOÇLU..(Karakuş-lu)
Karakuş, 1954 yılına kadar Akkuş'un ilçe olmadan önceki ismiydi..Garoçlular, Cenük'ün en büyük ilçesine yerleşmiş, ancak iki şikayetleri vardı:
-Sivri-sinek..
-Bizi Cenüklüler aşağılıyorlar..
Eğer doğruysa, halbuki insanı insan nasıl aşağılardı? Türk olmak elimizde olmadığı gibi zencide olabilirdik! Ki Cenüklü üstün bir ırk değildi, zaten öyle birşey olamazdı..Fakat yıllar heçti, Garooçlular okudu, birçoğu öğretmen-memur birçoğu Mühendis-Doktor-Hakim/Savcı/Avukat oldu..Cenük'de Garooçlulara karşı ufaktan da olsa saygı başladı..Şimdi ise yapan cahilliğinden yapmaktaydı..
Ve geçti seneler..Canik bölündü, ismi değişti. Ordu vilayeti oluştu, Karakuş ismi değişti, ilçe oldu..Eski Canik'in bir kısmından oluşan bir ilin iki ayrı fakat komşu ilçesi oldular. Oldular da hala eskilerde görür görmez:
-Cenükten geliyem, Cenük yanıya, Cenüklü gelin..
Bahadır KAYIM
Bizim selemen yaylasında sabahtan beklerdik ellerimizde yumurta sepetleri (gıdı derdik biz) Cenüklüler ismi ordan kalmıştı aklımda.birde çok güzel Cenük armudu vardı tadını hala unutmuş değilim çok güzel günlerdi.o yıllarda bizim halkımız cahilliğinden olsa gerek bu insanlara biraz tepeden bakardı.istediği fiata satmak mecburiyeti varmış gibi biraz hakir görürdüler ama yinede zaman sonra dost ahbap olunuverilirdi önyargılar kırılırdı.şimdi kalmadı galiba o temiz yumurta yağ pancar getiren temiz insanlardan.
abi tekrar güzel bir yazı yazmışsın.insanlar da iki büyük hastalık vardır.biri ahlaksızlık diğeri cahillik.ceniklilerin çocuğuna diyemem lakin bu gereksiz muhabbeti pek çok kez yapmışlardır.insanların memleket,ırk,fizik güzelliğinin olmadığı din kardeşlerinin yapmaması gereken muhabbettir.
değerli hocam ben günümüzde bile hala gündeme getiriyorum köy olarak termeye sınırız kendimde termenin ber beldesinde okudum ozaman orada banada böyle karağuşlu diyorlardı ozamanlar bozulsamda şimdilerde gülüyorum sizde değinmişsiniz merhametin misafir perverliğin ve yardım severliğin olduğu yerdi karağuş şimdi ben sohbetlerimde özellikle onlar cenikliler nehaber diye takılıyorum onların bana karağuşlu demelerinden sonra insanlık bizdeydi hele eski çete dönemlerinde önü kesilip soyulan bizim insanlarımız olurmuş onlara sizin memleketden bir somun geçirip evimize gidemiyormuşuz ALLAH’ ceniklileri diye takılıyorum. tabi günümüzde bunlar tamamen şaka ve espiri olsun diye ama ben karağuşlu olmaktan hiç gocunmuyorum cenikli dediğim biri aradığında direk söyle cenikli diye başlıyorum.
Bahadır hocam eline sağlık.Yazını okurken ilkokul 3.sınıfta yaşadığım bir anı canlandı gözümde….
Müfettiş geldi okulumuza ve bize bazı sorular sordu. “Köyünüzün üzerinde bulunduğu dağlar hangi dağlardır”? Bu soruyu ben bilememiştim ki sınıfın birincisi sayılırdım, tembel bildiğimiz bir arkadaş bilmişti.Tabi müfettiş gidince öğretmenimden fırçayı yemiştim.
güzel bir yazı olmuş.Ben daha 29 yaşındayım ama bu Cenük muhabbetini hatırlıyorum hayal meyal çocukluktan. Akkuşluyum tüm Akkuşlullara selam.
çok hoş bir yazı.Okurken keyif aldım teşekkürler emeğinize sağlık
izmir bergamadan Akkuşa selamlar