BORUDUR BORU!

402
dogangunes.jpg

bir gün kendilerinin tek dertlerinin adam yerine konulmak ve yaşam tarzlarına müdahale edilmeden özgürce yaşamak olduğunun anlaşılmasını ümitle bekler..

 

 

BORUDUR BORU!
 
 
1972 yılında CHP genel başkanlığını Ecevit’e kaptıran İsmet İnönü, genel seçimlerde oyunu kullanmak üzere sandığa gider. Oy kullanma işleminin çıkışında bir gazeteci İnönü’ye oyunu hangi partiye verdiğini sorar. İsmet Paşa bir süre gazeteciye baktıktan sonra, şöyle der:
 
“Hadi canım sen de”
 
Türk siyasi tarihi, geriye bakıldığında birçok “hadi canım sende” cilik olaya şahittir.
 
Atatürk düşmanı ve vatan haini Gülsüm, bunlardan sadece biridir…
 
Malatya’nın Yeşilyurt ilçesine bağlı Kadiruşağı Köyü’nde Gülsüm adındaki bir inek -evet inek- koşma esnasında bir ilköğretim okulunun bahçesindeki Atatürk büstüne sürtünür ve alçıdan yapılmış olan büst kırılır. Cumhuriyet’e başkaldırı anlamını taşıyan olayın ardından Milli Eğitim Müdürlüğü bir soruşturma açar. Köyde yaşayan herkesin ifadesi alınır. İneğinin başına bir hal gelmesinden korkan sahibi, hain Gülsüm’ü komşu köydeki bir yakınına satar.Tabiri caizse Gülsüm inek, işlediği suçun bedelini, sürgüne gönderilerek öder.
 
Olayın ardından Gülsüm ineğin yaptığı terbiyesizliğe(!) bir kılıf bulunur. İneğin yeni sahibi Gülsüm ineğin hamile olduğunu ve hamileliğin vermiş olduğu gerginlik ve psikolojik bunalımla bu şekilde davrandığını söyler.
 
Provakatif eylemden birkaç gün sonra, Gülsüm anne olur. Ancak uslanmaz. Teokratik devlet yanlısı olduğu her halinden belli olan irticacı Gülsüm, manidar bir şekilde yavrusunun adını “Kader” koyar.
 
Korkulan olur ve Gülsüm ineğin bu davranışından cesaret alan bir kesim, memleketin bazı bölgelerinde “Gülsüm İnek Köyüne Dönsün” mitingleri yapar!
 
Bitti mi, bitmedi…
 
Bu kez “hadi canım sen de” deme sırası Erdoğan’dadır. Davos toplantısında Başbakan Erdoğan, sinirlerini zıplatan İsrail Cumhurbaşkanı Perez’e güzel bir ayar çeker.
 
Holding medyası olayı "uluslararası ilişkilerde olmaması gereken bir nezaketsizlik olarak niteler. Doğru ya da yanlış, öyle ya da böyle, Başbakan’ın bu tavrı milletin hoşuna gider ve milletin sevdiği şeyleri sevmeyen elit kesim her zaman olduğu gibi yine rahatsız olur.
 
Sınıfta üstelik öğretmen varken, arka sıralarda içkili alem yapan öğrencileri(!) haber yapmayan yayıncılık anlayışı, öğretmenleriyle birlikte Cuma namazına giden gençleri “tehlikeli bir durum olarak” tanımlar. Gerilim filmlerinden alınma müziklerle Cuma namazına gitmenin suç niteliğinde bir eylem olduğunu ima eden haberler yapar.
 
Ergenekon araştırmaları sırasında Poyrazköy’de bulunan law silahlarını boru olarak niteleyen, ana muhalefet lideri, pardon Genelkurmay Başkanı Başbuğ, “Fethullah Gülen’i ve AKP’yi bitirme” başlığı altında bir gazetede yayınlanan darbe planlarıyla ilgili belgeleri “fotokopi olan bir kağıt parçası” olarak tanımlar. Açıklama sırasında da sık sık parmağını sallar.
 
 
Tartışmalara katılan Baykal, Ergenekon’un avukatlığını yaptığını ve bulunanların silah değil, boru olduğunu tekrarlar.
 
Yapılan incelemeler sonrası, “kağıt parçası”nın ıslak imzalı orjinali bulunur, law silahlarının ise 350 m’lik menzile sahip ve bir tankı bile parçalayacak güce sahip olduğunu anlaşılır.
 
 
DTP’lilerin ısrarlarına dayanamayarak partilerini kapatan, AKEPE’yi kapatmaya çalışan ancak halkı nasıl kapatacağına henüz bir çare bulamayan Anayasa Mahkemesi, başörtüsü ve katsayı problemlerin çözüme ulaşmasıyla sevinen öğrencilerin heveslerini kursağında bırakır. Yasağı savunan partilerin yöneticileri yaptığı araştırmalar sonucunda, başörtülü ve katsayı mağduru gençlerin iki torba kömür karşılığında oylarını sattığını ve bu sebeple kendilerini oy vermediklerini savunur.
 
Ayni anlayış yol isteyen vatandaşa, “laiklik elden gidiyor, siz asfalt istiyorsunuz” diye çıkışır. Asfaltın da kömürle ayni kimyasal yapıya sahip olduğu göz önünde bulundurulduğunda ne kadar da haklı çıktıkları anlaşılır(!)
 
Bir gece yarısı uykusu kaçıp internet üzerinden e-muhtıra yapan paşalarımızın “halk gidişata karşı toplumsal bir tepki göstermelidir” uyarısını kırmayan milletimiz, ilk seçimde  %46.6’lık bir tepki gösterir.
 
“Tek ümidimiz askerdir” diyen ve %46.6’ya(yaklaşık 16.5 milyon kişi) “göbeğini kaşıyan adam” muamelesi yapan demokrasi özürlü zihniyet, olayları “kafalarını kaşıyarak” izler.
 
Millet ise bir gün kendilerinin tek dertlerinin adam yerine konulmak ve yaşam tarzlarına müdahale edilmeden özgürce yaşamak olduğunun anlaşılmasını ümitle bekler..
 
Sağlıklı ve mutlu seneler..
 
Orhan DOĞANGÜNEŞ