İnsanın kendini anlatması çok zordur. Övse enaniyet olur, ayıptır; yerse haksızlık olur, yaratılış gayesine ters düşer. Nasıl anlatmalı?.
BEN KiMİM
Ben kimim diye bir soru yokluyor zaman-zaman hafızamı.
Güçlü bir cevap çarpıyor beynimin yalçın kıvrımlarına. “Ben isteniyorum çünkü Allah beni isteyerek yarattı.”
Değersiz hissetsem de kendimi, salak olsam da “ben” denilen bir varlığım ve bir gaye uğruna yaratıldım. Başka türlü yorumlara kaymaya, kendimi hiçe sayamaya hakkım var mı?
Ben kimim?
İnsanın kendini anlatması çok zordur. Övse enaniyet olur, ayıptır; yerse haksızlık olur, yaratılış gayesine ters düşer. Nasıl anlatmalı?…
Çocukları, çiçekleri, kırları, dağları, nehirleri, kısacası tüm doğayı severim.
Burcum balıkmış, dolayısı ile sulu göz, duygusal ve hayalperest olmam bundanmış.
Derdimi tasamı kimselere anlatamam, ama iyi bir dinleyici ve sır saklayıcıyımdır.
“Hayatta bir daha bu hatayı asla yapmam” diyerek, büyük konuştuğumu bir çok kez esefle tecrübe eden birisiyim.
Hayatta çok sık hayal kırıklığına uğrarım, özellikle insanlar tarafından uğratıldığımı söylemek isterim.
Çok safımdır ve hayatta bu döngüyü noktalamayı başaramadım. Herkese- herşeye koşulsuz inanırım.
“Hayır” demesini nedense öğrenememiş başarısız bir öğrencilik yaşadım hayat okulunda. Kırıcı, üzücü olmamak adına hep kendimden bir şeyleri veririm.
Yapı olarak sessiz, çok konuşkan olmayan, genelde gözlemlemeyi ve dinlemeyi tercih eden biriyim… Sohbetimden sıkılabilirsiniz çünkü fazla konuşmayı beceremem.
Hüzünlüyümdür, romantizm tutkudur bende; bazen melankolik de olabilirim… İçimde fırtınalar dans eder hayatımın çoğu anında ama kimse anlamaz…
Hayattan hayal ötesi şeyler beklemedim, hedeflerim öyle imkansız şeyler olmadı hiç, ama nedense hedeflerden hep uzaklara saptım…
Biraz güven problemi yaşarım ve herkese güvenir, her söylenene inanırım. Hayatta kimseyi kıskanmam, çalışır çabalarım kendi çapımda… Dostluklara çok değer veririm… Birisi beni kırıp uzer, bunu alışkanlık haline de getirirse, veya alay ederse, o kişi benim için bu yeryüzünde yaşamayan bir insandır; kin tutmam ama yok sayarım böyle kişileri.
Yalan- dolan, dedikodu, hırs, haset benden öylesine uzak kavramlar ki, böyle olumsuz özellikleri olan insanlar ile arama sınır koymaya çalışırım. Bu insanlar bütün olumlu bakış enerjimi yok ederler. Ama bir şeye çok haset ederim; okumuş, kültürlü insana ve bilgi birikimine.
Çok arkadaşım yoktur ve az dostum vardır. Hep bir mesafe sabit kalmıştır karşımdaki insan ile aramızda.
Kendimi ifade edemem. Arzu ettiğim manadaki şeyleri dile getirme konusunda çocukluktan getirdiğim eksikliklerim vardır.
Bana yapılan iyiliği unutmam ama yapılan kötülüğü çabuk unuturum bu yönden –insan olmak kötülüğü unutmayı gerektirir- bir zaafım vardır.
Mayası ekşimiş, esmer undan yapılmış bazlama ekmeğini sevmem; çünkü çocukluk yıllarımdaki öğle teneffüslerinde aç kalışımızın hafızamdaki görüntülerini yeniden izlettirir bana. Oysa diğer (şeer ekmeği) ekmeği son derece severim. Yamalı pantalonu da sevmem, yüzlerce öğrencinin önünde tek sıra merdivenleri çıkıp sınıflara giderken arkamdan yamalarıma gülerek alay eden öğrencilerin kıkırdamalarını hatırlatır bana.
Kış ve kardan korkarım; Aileden uzak yaşayan bir kaç arkadaşın bir odada soğuktan titreyerek ders çalışma anını ve öğle yemeklerinde buz tutmuş yavan çorbanın ısıtılamadan yenmeye çalışılmasının öksüzlüğünü hatırlarım hemen.
Sevgimi belirtmekten de korkarım. Dünyevi kirlilikten arınmış çocuksu sevgilerimi beyan ettiğim zamanlarda, bu temiz duygularımla alay edilişin izleri peşimi bırakmamıştır hiç bir zaman. “Seni seviyorum” demeyi başaramadım hayatımda. Sevgiden çılgına dönmüş olsa da gönlüm, bir dürtü, vahşi atları kösteklercesine gem vurdu hep bu duygularıma. Bu halimi anlayan bir kişi çıktı yazgım gereği karşıma ve hayatı birlikte paylaşıyoruz. Tanrı, ne yaptığını elbette en iyi bilendir…
Hayatımda hayal etmediğim mevkilere ulaşmış olsam da, asıl hayal kurduğum, mesleki anlamda olmak istediğimi olamadığım ve asla olamayacağım için de acı bir pişmanlık duygusu boğazımı sıkar hep.
Bu yazımda en sık kullanılan “hayat” kelimesinin manasını yaşadım mı sorgulamaya korkuyorum. Çünkü kim olduğumu bulduğumda hayattaki kul olma yüceliğinin gereğini yapmadığımın suçluluğunu duyacağım bu kez de…
Sahi sorduk mu kendi kendimize: “Ben kimim?”
Bir candan Erçetin şarkısı var ve güzel sormuş…
Ben Kimim ?
Az miyim çok muyum?
Var miyim yok muyum?
Ben neyim?
Masal miyim gerçek miyim?
Kaç mıyım göç müyüm?
Kaç mıyım göç müyüm?
Hiç miyim suç muyum?
Ben kimim?
Ibret miyim cinnet miyim?
Hiçlikler içinde kanayan yürek
Yokluklar içinde savasan beden
Bosluklar içinde karisan zihin
Güçlükler içinde degil miyim?
Yoksa Yoksa
Her ihanete akil erdiren
Her cehalete kilif uyduran,
Her esarete fiyat biçtiren
Sen degil de ben miyim?
Geçimsizim bugünlerde
Kimsesizim bu yerlerde
Degersizim bu ellerde
Çaresizim dogdugum yerde
Gölgesizim her gün her yerde
Ses miyim sus muyum
Sis miyim pus muyum
Sis miyim pus muyum
Ben neyim
Deha miyim Heba miyim
Ak miyim pak miyim
Al miyim Sat miyim
Ben kimim
Yarar miyim ziyan miyim
Yalanlar içinde dogruyu bulan
Cayanlar içinde sözünde duran
Satanlar içinde ayak direyen
Yananlar içinde degilmiyim
Her adalete duvar ördüren
Her cesarete kilit vurduran
Her cesarete kilit vurduran
Her asalete boyun egdiren
Sen degil de ben miyim
Geçimsizim bugünlerde
Kimsesizim bu yerlerde
Degersizim bu ellerde
Çaresizim dogdugum yerde
Gölgesizim her gün her yerde
Veysel Şensoy
22.04.2009