Kaç bayram geçti bilmedim, kaç bayram gelip geçecek onu da Allah bilir. Biz bulunduğumuz bayramı bayramca yaşamayı bilmeliyiz. Bir bayram gülüşü savurmalıyız semalara ki, bir bayram havasını çalmalıyız ki gönül telimizle öyle samimi öyle içten, bütün gözyaşları tebessüme dönüşsün.
BAYRAM
Saymadım ömrümce kaç bayram geçti. Kaç bayramı hatırlar insan hayatında acaba?.. Hayal ırmaklarımızda ne bayramlara köprüler kurduk hatırlar mısınız… Ne aşk mektupları yazdık bayramları bahane ederek. Nice türküler yaktık, ne hüzünlü şiirler damladı kalemlerden soluk sayfalara dize dize bayram günlerinin gölgesine sığınarak. Bize kol oldu, kanat oldu, hoşgörü oldu, bir vesile oldu hep bayramlar. Bazen dargınlıkları, bazen kırgınlıkları süpürdü kalbimizin sokaklarından. Gönlümüzden geçenler için yol oldu, sebep oldu, fırsat oldu …
Oysa ne bayramlar yaşadık bayram artığı günlerde, bayram yerine koymadan. Uzak diyarlardan, yasa, yeise, gama, kedere düştüğümüz, umutsuzluklara kapıldığımız, bitmeyen yolların mecburi yolcuları olarak sılaya koştuğumuz gün bayram değil miydi adı konulmasa da. Yarı aç, yarı tok geçirdiğimiz sefalet günlerinin hünkarlığına başkaldırıp, hasretin izini sürerek kendimizi anamızın sıcacık tarhana çorbasının buğulandığı sofrasına bağdaş kurmuş olarak bulmak bayram günü olmaz mıydı a dostum… Kış günü kuzine sobalarda fırınlanmış patatesleri armut pekmezine bandırarak yemek bayram olmadı mı çoğumuza. Bahar gününde yaylalarda otlayan sürüler içinde yakalayıp kulaklarını ısırdığımız kıvırcık yünlü minik kuzular, bayram coşkusuna gark etmedi mi yep yeni duygular ile bizi… Ya da, yıllarca görmediğimiz bir büyüğümüzü, hocamızı, görüp ellerini öptüğümüz an, uzun ayrılıkların özlemine isyanla, karşılaştığımız dostu kucakladığımız an bayram olmadı mı bizlere…
“Eski bayramlar” deriz her bayram gelişinde, oysa bayramlar hep aynıdır ama eski çocukluklarımızın geçip gittiğini bayramların eskiliğine yükleriz, gene de gülümser hep bayramlar ve kucaklar bizi dost sıcaklığında.
Eskiden Ankara ve İstanbul vardı gurbet algılayıcılarımızın menzilinde. Bir de Almanya… Almanya hayallerimize sığmazdı, kurtuluşun adıydı o gönlerde… Gurbetten dönerken, içinde odun sobası yanan Reo marka Dağköy’lü Şerif ağanın otobüsüne bindiğimiz an sıla toprağının kokusunu duyardık kar ve buzlarla kaplı olsa da dağ taş… Köylerimiz uzaktı; yorgun dizlerimizin çekmeyeceği kadar uzak… Araç gitmezdi, yol yok… Koşar adım yürürdük kara lastikli ayaklarımızı sakınarak taş ve dikenden. Kış günü ise kara lastikler bize redwing bot gibi gelirdi donsa da ayaklarımız…Bayram ise o gün, iki bayram olurdu uzaktan tüten köy evlerimizin bacalarını gördüğümüz an… Bayram değilse bile bu vuslat anı bayramlaşırdı her zaman gönüllerimizde… Mutlu olurduk çilelere inat ve metelik vermezdik karamasarlıklara, umutlarımız diri dururdu, dik dururdu olumsuzluklara rağmen… Ah be gülüm, sen gamı kederi, hasreti ne bileceksin işte bunun için mazursun…
Bayramlar gene geliyor ve geçiyor. Beş altı günlük tatilden öte bir anlam taşımadığını düşünenler olmaya başlamaktan korkuyorum. Bir kaç saatlik mesafelere inen dost, akraba, sıla artık şuracıkta. Bayramları bile iş güç anlayışına tahvil etme temayülü doğmaya başladı. Yaya yürümek artık sağlık amacıyla spor olarak hayatımızda yerini aldı. Odun sobalı otobüslerin yerine lüks binek arabalar tatmin etmez oldu bizi. Statülerimizin göstergesi saydık arabalarımızın markasını ama ne kadar aldatıcı, yanıltıcı ve kibir aynamız olduğunu düşünmedik bile… “Açgözlülük hiçbir zaman iyi bir roman yazmadı; nefret Venüs’ün Doğuşu’nu çizmedi; ne de haset bize hipotenüsün karesinin iki kenarın karelerinin toplamına eşit olduğunu gösterdi. İnsan us’unun zamanın vuruşlarına dayanan tüm yaratıları sevgiden doğmuştur —birşeye ya da birine duyulan sevgiden. Matematiği bile sevmek mümkündür…” Evet sevgi ya gülüm, sevgi… Bayramlar da sevginin tebessümü değil mi bizlere?
Kaç bayram geçti bilmedim, kaç bayram gelip geçecek onu da Allah bilir. Biz bulunduğumuz bayramı bayramca yaşamayı bilmeliyiz. Bir bayram gülüşü savurmalıyız semalara ki, bir bayram havasını çalmalıyız ki gönül telimizle öyle samimi öyle içten, bütün gözyaşları tebessüme dönüşsün.
Veysel Şensoy
NOT: 10.02.2007 günü yazdığım bu şiirsi dizeleri izninizle gene paylaşıma koymak istedim.
Ana bu gün Bayram neden suskunsun;
Tatlılar börekler sorduğum bayramlar hani?
Gözlerinde yaşlar var neden üzgünsün;
kuruşu keseme koyduğum bayramlar hani?
Delik bohçama sevgi diye koyulan,
Vuslat gününe kana kana doyulan,
Kabeye gitmişcesine hac sayılan,
Kıyama durduğum bayramlar hani?
Caniklerde kar’a Çayıralan’da suya,
Gönül yanar hep ceylan gözlü ahuya,
Her şey mazide, gordüğüm bir rüya,
Sabah hayıra yorduğum bayramlar hani?
Hayal meyal hatırladığım bizim eller,
Irmaklarında köpüren coşan gönüller,
Dağlarında çiçekler bahçesinde güller,
Titrek ellerle derdiğim bayramlar hani?
Gelmeyecek geriye artık o eski günler;
Davullu zurnalı yaptığımız o düğünler;
Ak mintanlı güveyler al yazmalı gelinler,
Yoluna dastar serdiğim bayramlar hani?
Ana, bu sevda ateş oldu yüreğimde;
Sızılar raks ediyor burun direğimde;
Her nefesimde, düşümde hayalimde,
Yarim diye sardığım bayramlar hani?
Bayramınız Mübarek olsun.
Merhaba, yeniden merhaba ya dost;
Bayram geldi barışalım demiyorum. küs değiliz de ondan. Hayli yazıştık. tartıştık. bazen az da olsa anlaştık. çoğu zaman ayrı düştük. \”gönül kırılır ya dostuna\” ben de zaman zaman kırılmadım değilim sana.Huyum kurusun. senin değil her kelimenden, her hecenden bile okuyordum o sevgili beyninin arkasını. Gölge gibi çoğu kez takma adlarla takip ettiğinin nedenini ta baştan biliyordum. Çok da görmedim.
Senin de gerekçelerin vardı kendince.Eh siyaset demişler adına. Ben Metin İnce\’nin adaylığını senden çoook çoook
önce biliyordum. taki, 1999\’dan beri. izlediğim kişi idi.
Tırmana tırmana yücelere yolculuk edenleri severim ben. Hele o kişi benim asarttığım olursa daha bir başka olur verdiği haz.
Bir ara daha siteye ilk başladığımda, sen kıdemli, ben toy iken, Çayıralana D. Perinçeğin partisini getirdiğimi yazmıştın takma isimle.(yanıldı isem düzelt)
Evet, ta o yıllarda başka bir partinin bld. Bşk. iken takip etmiştim ben o büyük insanı. O benim hocamdır. Atatürk\’ü; gizlenen Atatürk\’ü ondan öğrendim.Vatan severliğin ne demek olduğunu günümüzdeki yaşayanlar arasında onda izledim.
Ulusal Kanalı, Aydınlık dergisini izlemeni tavsiye ederim. Hele Ergenekondan öğrenecek çok gerçekler var.Meraklı olduğunu bildiğim için verdim bu ip uçlarını.
\”Güneşi hapsettiler kör kuyularda\” cümlesi bana aittir. \”çamurla sıvanmaz güneşin gözü\” demiş atalar.oradan esinlenmiştim. Gerçekleri kimse inkar edemez. Yalan belki çarşının üst başında söylenir, alt başında gerçek gibi algılansa da bir geceliktir. Gerçekler ebedidir. Devamlıdır.Kör kuyularda hapsolan güneş değildir. Senin, benim, onun, hepimizin yüreğindeki aydınlıktır. Vatan aşkıdır.
Bayrak sevgisidir. Bağımsızlık duygusudur.Mustafa Kemal Atatürk\’tür…
Elif gelinlerin Sarı Kızı\’n yanına Kocabaş, (öküz) ölünce kendini koşmsıdır.
Bin yıllık Anadolu tarihinde binlerce, milyonlarca verdiğimiz şehitlerimizin eseri olan bağımsızlığımızdır.
Hani seninde hoşuna gitmişti:\”ayrana gelip,tutulmaz külek (tirki) arkaya\” demiştim. Ama sen küleği sakladın devamlı.
Belki bilirsin:\”ufak,tefek işler yüzünden bozulmaz gül bahçesi\” deyimi ve onun bir hikayesi vardır.ben hep o deyimi takip ettim. Gül bahçesini kırılsam, üzülsem de sökmedim. \”hoş geldin kurtlar sofrası\” tabiri yazına \”susmak da cevaptır\” yorumunu yaptığımı hatırlarsın.Bizim Belalan\’da çoğu kişi bilir Abdullah Çavuş\’a ait şu deyişi:Undan zölimmi, biz Şabana bi kere iyi dedik. Daha kötü demeyiz.Sen var işine git. Şabanla konuşmasak da o bizim dostumuzdur.\”
Abdullah Çavuş; Metin İnce\’nin B. Halasının beyi. Şaban da benim emicem olur.
Senin annene de benim anneme de \”Hatbin kızı\” derler. Ben o mahallede Hatibin kızlarını anne bildim kendime. Senin babanı da baba… O hanede yedik, içtik. O referanslar olmasa bile seni çok iyi tanıyan biriyim.
Metin\’i o belediyeye; siz daha tanımazken, memur olarak atayan yine benim. O ne yaparsa yapsın, sen nasıl davranırsan davran, ben sökmezdim gül bahçesini.
Bilmem anlatabildim mi?
Duydum; bayramda gelecekmişsin. Sevindim.Ünye Çakırtepe\’ye benim üstümden bir daha geçmezsin inşallah. Uçak olsa hoş karşılarım. Karayolu benim üstümden geçiyor. Hissederim ayak seslerini, ağırlığını.
Gerçi ben ezilmiş bir adamım. Ezildikçe de beyazlaşan, has un olan daneyim. Bir daha ezilsem de fark etmez.
Küleği bir daha tutma arkaya. \”Salih amcayı tanımadığını\” beyan ettin. Ne inandım, ne inanmadım. Onun cevabını yüz yüze konuşalım.Gerçi o da iyi adamdı. \”Şu asanı unutma. Yaylada sürü var. Ne olur ne dlmaz\”demiştim de sen pek anlam verememiştin. Bir daha düşün. Bakalım anladın mı? Kötü değil. İyi bir espiri idi. Bana göre oturmuştu yerli yerine. Biz bazen çok sevdiğimiz MHP\’li arkadaşlara takılırdık hani. Metin de şimdi MHP den aday daha… Demek boş değilmiş espiriler…
Ankaradaki çalışmalarında başarılar dilerken bayramını kutlarım.
Sağlıcakla gel.
Bir not daha:Kabasakal Ahnmedimi de bırakma.
Sevgili Kardeşim Süheyla,
Hesaplaşma başlıklı yazımıza bir yorum yazmışsınız ki, dün akşam eşimin dikkatini çekmiş ve bana okuyup okumadığımı sordu. Okumamıştım ve size cevap veremediğim için üzülmüştüm. Öyle güzel bir tamamlamışsınız ki yazıyı bu kadar olur. Öncelikle teşekkür ediyorum. Sizden de yazılar bekliyorum. Kaleminiz güçlü ve betimlemeleriniz mükemmel. Ayrıca bana cesaret veriyorsunuz. hoşca kalın, sağlıklı kalın.
veysel bey belki biraz haksızlık olucak ama köşe yazılarından en çok sizin yazınızı takip ediyorum çok içten ve açık yüreklilikle yazıyorsunuz
çoğu büklerimiz kalıplaşmış bir tabirle nerde o eski bayramlar deyip acı acı yakınmakta ama bir gazete de okumuştum bayram tatile çıkmış uzun bir süre tatilde kalıcakmış…
eskiden akraba ziyaretleriyle sevgiler tekrar bütünleşirmiş, küsler barışmak için bayramı beklermiş,geliş gidişler çoğalırmış,bayram sevinci sabahın ilk ışıklarında başlar, bayram bitene kadar devam edermiş.Şimdi sıradan bir günden hiç farkı yok bayramın… benim babaannnem eski bayramları anlatır bana ama biz gençlerin çocuklarıma bile anlatacağı bir bayram macerası yok…