Bayram

355
veysel.jpg

Kaç bayram geçti bilmedim, kaç bayram gelip geçecek onu da Allah bilir. Biz bulunduğumuz bayramı bayramca yaşamayı bilmeliyiz. Bir bayram gülüşü savurmalıyız semalara ki, bir bayram havasını çalmalıyız ki gönül telimizle öyle samimi öyle içten, bütün gözyaşları tebessüme dönüşsün.

BAYRAM

Saymadım ömrümce kaç bayram geçti. Kaç bayramı hatırlar insan hayatında acaba?.. Hayal ırmaklarımızda ne bayramlara köprüler kurduk hatırlar mısınız… Ne aşk mektupları yazdık bayramları bahane ederek. Nice türküler yaktık, ne hüzünlü şiirler damladı kalemlerden soluk sayfalara dize dize bayram günlerinin gölgesine sığınarak. Bize kol oldu, kanat oldu, hoşgörü oldu, bir vesile oldu hep bayramlar. Bazen dargınlıkları, bazen kırgınlıkları süpürdü kalbimizin sokaklarından. Gönlümüzden geçenler için yol oldu, sebep oldu, fırsat oldu …
Oysa ne bayramlar yaşadık bayram artığı günlerde, bayram yerineSample Image koymadan. Uzak diyarlardan, yasa, yeise, gama, kedere düştüğümüz, umutsuzluklara kapıldığımız, bitmeyen yolların mecburi yolcuları olarak sılaya koştuğumuz gün bayram değil miydi adı konulmasa da. Yarı aç, yarı tok geçirdiğimiz sefalet günlerinin hünkarlığına başkaldırıp, hasretin izini sürerek kendimizi anamızın sıcacık tarhana çorbasının buğulandığı sofrasına bağdaş kurmuş olarak bulmak bayram günü olmaz mıydı a dostum… Kış günü kuzine sobalarda fırınlanmış patatesleri armut pekmezine bandırarak yemek bayram olmadı mı çoğumuza. Bahar gününde yaylalarda otlayan sürüler içinde yakalayıp kulaklarını ısırdığımız kıvırcık yünlü minik kuzular, bayram coşkusuna gark etmedi mi yep yeni duygular ile bizi… Ya da, yıllarca görmediğimiz bir büyüğümüzü, hocamızı, görüp ellerini öptüğümüz an, uzun ayrılıkların özlemine isyanla, karşılaştığımız dostu kucakladığımız an bayram olmadı mı bizlere…
 
“Eski bayramlar” deriz her bayram gelişinde, oysa bayramlar hep aynıdır ama eski çocukluklarımızın geçip gittiğini bayramların eskiliğine yükleriz, gene de gülümser hep bayramlar ve kucaklar bizi dost sıcaklığında.    
Eskiden Ankara ve İstanbul vardı gurbet algılayıcılarımızın menzilinde. Bir de Almanya… Almanya hayallerimize sığmazdı, kurtuluşun adıydı o gönlerde… Gurbetten dönerken, içinde odun sobası yanan Reo marka Dağköy’lü Şerif ağanın otobüsüne bindiğimiz an sıla toprağının kokusunu duyardık kar ve buzlarla kaplı olsa da dağ taş… Köylerimiz uzaktı; yorgun dizlerimizin çekmeyeceği kadar uzak… Araç gitmezdi, yol yok… Koşar adım yürürdük kara lastikli ayaklarımızı sakınarak taş ve dikenden. Kış günü ise kara lastikler bize redwing bot gibi gelirdi  donsa da ayaklarımız…Bayram ise o gün, iki bayram olurdu uzaktan tüten köy evlerimizin bacalarını gördüğümüz an… Bayram değilse bile bu vuslat anı bayramlaşırdı her zaman gönüllerimizde… Mutlu olurduk çilelere inat ve metelik vermezdik karamasarlıklara, umutlarımız diri dururdu, dik dururdu  olumsuzluklara rağmen…  Ah be gülüm, sen gamı kederi, hasreti ne bileceksin işte bunun için mazursun…
 
Bayramlar gene geliyor ve geçiyor. Beş altı günlük tatilden öte bir anlam taşımadığını düşünenler olmaya başlamaktan korkuyorum. Bir kaç saatlik mesafelere inen dost, akraba, sıla artık şuracıkta. Bayramları bile iş güç anlayışına tahvil etme temayülü doğmaya başladı. Yaya yürümek artık sağlık amacıyla spor olarak hayatımızda yerini aldı. Odun sobalı otobüslerin yerine lüks binek arabalar tatmin etmez oldu bizi. Statülerimizin göstergesi saydık arabalarımızın markasını ama ne kadar aldatıcı, yanıltıcı ve kibir aynamız olduğunu düşünmedik bile… “Açgözlülük hiçbir zaman iyi bir roman yazmadı; nefret Venüs’ün Doğuşu’nu çizmedi; ne de haset bize hipotenüsün karesinin iki kenarın karelerinin toplamına eşit olduğunu gösterdi. İnsan us’unun zamanın vuruşlarına dayanan tüm yaratıları sevgiden doğmuştur —birşeye ya da birine duyulan sevgiden. Matematiği bile sevmek mümkündür…”  Evet sevgi ya gülüm, sevgi… Bayramlar da sevginin tebessümü değil mi bizlere?
Kaç bayram geçti bilmedim, kaç bayram gelip geçecek onu da Allah bilir. Biz bulunduğumuz bayramı bayramca yaşamayı bilmeliyiz. Bir bayram gülüşü savurmalıyız semalara ki, bir bayram havasını çalmalıyız ki gönül telimizle öyle samimi öyle içten, bütün gözyaşları tebessüme dönüşsün.
Veysel Şensoy
 
 
NOT: 10.02.2007 günü yazdığım bu şiirsi dizeleri izninizle gene paylaşıma koymak istedim.
 
Ana bu gün Bayram neden suskunsun;
Tatlılar börekler sorduğum bayramlar hani?
Gözlerinde yaşlar var neden üzgünsün;
kuruşu keseme koyduğum bayramlar hani?
 
Delik bohçama sevgi diye koyulan,
Vuslat gününe kana kana doyulan,
Kabeye gitmişcesine hac sayılan,
Kıyama durduğum bayramlar hani?
 
Caniklerde kar’a Çayıralan’da suya,
Gönül yanar hep ceylan gözlü ahuya,
Her şey mazide, gordüğüm bir rüya,
Sabah hayıra yorduğum bayramlar hani?
 
Hayal meyal hatırladığım bizim eller,
Irmaklarında köpüren coşan gönüller,
Dağlarında çiçekler bahçesinde güller,
Titrek ellerle derdiğim bayramlar hani?
 
Gelmeyecek geriye artık o eski günler;
Davullu zurnalı yaptığımız o düğünler;
Ak mintanlı güveyler al yazmalı gelinler,
Yoluna dastar serdiğim bayramlar hani?
 
Ana, bu sevda ateş oldu yüreğimde;
Sızılar raks ediyor burun direğimde;
Her nefesimde, düşümde hayalimde,
Yarim diye sardığım bayramlar hani?
 
 
Bayramınız Mübarek olsun.