23 Aralık 2024 Pts

ALDIRMA ÇİÇEK, BU DA GEÇECEK…

     budagecer

ALDIRMA ÇİÇEK, BU DA GEÇECEK…

 

12 yaşımdan beri dedemin bana anlatmaktan usanmadığı ( ki şu an yanında olsam gecelere kadar bırakmaz beni) darbeleri hatırlamamak elde değil. Hayatımda hiç görmediğim, yaşamadığım şeyin kulaklarıma aksetmesi, inanın korkuyla karışık üzüntüden başka bende bir şey uyandırmamıştı. Bundan dolayı biraz araştırma yapma gereği duydum. Şiiri okumayı, yazmayı seven bir kişiliğe sahip olduğumdan Mevlana İdris’in 28 Şubat Post Modern darbesine karşı yazdığı inanılmaz duygular haykıran, tarif edilemez bir hüzünle karışık umut aşılayan bir şiiriyle karşılaştım. Şöyle diyordu şiirinde şair:

Bin tank,

Dokuz yüz tank,

Doksan tank,

Yedi tank,

Aldırma çiçek!

Bu da geçecek…

 

Hissederek, iç benliğe özendirilerek yazılmış şiir diye buna derim ben. Bu darbe denen illetin hissettirdiği acının farkına vardım bu şiirle. Kim bilir, belki de şair kurşunlamış, kırık dökük penceresinin başında, belki bir taşın üzerinde, hatta güneş ışıkları ufacık deliklerinden içeriye sızan bir sığınağın içerisinde, önünden tanklar geçerken yazmıştır şiirini.

 

Bir yazarın yaşadığı 12 Eylül darbesinde anlattıkları da hayli manidardır. Şöyle anlatıyor:

 

“12 Eylül 1980 sabahına nasıl uyandığımı hatırlıyorum. Ortaokulu daha yeni bitirmiştim. 15 yaşındaydım ve’ darbe’ sözcüğü henüz zihin lügatime dâhil olmamıştı. Babam sabah namazından sonra ajans haberlerini dinlemek üzere radyoyu açtığında art arda Hasan Mutlucan’ın kahramanlık türküleri duyunca meseleyi anlar. Ne de olsa daha önceki darbelerden bu sese aşinadır babam. O gün zaman başka türlü işlemişti. Evren Paşa Türkiye’nin uçurumun kenarına geldiğini, büyük badireden ülkeyi kurtardığını söylüyor ve siyasi parti liderlerini teslim olmaya çağırıyordu. Perdeyi hafifçe aralayıp dışarıya baktığımda sokaklar askerler ve tanklar tarafından tutulmuştu. Mahallede kimse uzun süre perdesini açmadı. O gün anlamıştım neden darbelerin herkesin uyuduğu bir vakitte sabaha karşı yapıldığını. Çünkü bütün darbeler ve darbeciler sabaha karşıdır. Aydınlığa, uyanmaya karşıdır.”

 

Yazarın yaşadıkları bildiğimiz anı klasiklerinden farklı olsa gerek. Bütün bu yaşananlar maddenin içindeki manadan yoksun cuntacıların, faşist zihniyetli darbecilerin mahkum olduğu karanlıkları tebarüz ettiriyordu. Yazarın belirttiği gibi darbeler sabaha karşı yapılır. 15 Temmuz’da da Saat 3-4 gibi yapılacak girişim 10:30 gibi erken bir saatte yapılmıştı. Sabahı bekleyemeyecek kadar acelesi olan bir darbeydi bu. Bunun sebebi malum olduğu için fazla irdelemek istemiyorum.

 

Tolstoy’un  ‘Din Nedir’ adlı kitabındaki şu tespit dikkatimi çekti : “…işte dinin yokluğu yüzünden, günümüz dünyasının insanları kendilerine gayet zalim, vahşi ve ahlâksız bir hayat kurdular.”  Acaba dinin dinamik yapısını kaybettiğimiz için mi olanlara muhatap oluyoruz ? Düşünün! Gündüz Vassaf’ın şu sözleri de hayli manidardır: “Biz totaliteriz, çünkü insan türü olarak yaşam anlayışımız sevgi ve barışa değil, güç ve egemenliğe dayalı.”  Düşünün! Düşünmek, akletmek insana özgü bir şeydir. Kur’an-ı Kerim’de  ‘Akıl’ kelimesi geçtiği her yerde fiil olarak geçmektedir. Bu kadar öneme sahip aklımızı, iz’anımızı kullanmamak vahye aykırı hareket etmektir. Yine Yunus Suresi’nin 100. Ayetinde aklını kullanmayanların üzerine pislik yağdırılacağı belirtilmiştir. Yapılacak nedir, sorumluluğumuz şu saatten sonra nedir şeklindeki soruya On Dokuz Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesi profesörü İsrafil Balcı Hocanın ‘Peygamber Ve Gayb’ isimli kitabından cevap verelim: “Müslümanlar vahyin dinamik yapısını işlevsel hale getirerek onun ilkelerini asrın idrakine söyletmekle mükelleftir.”   Evet, asrın idrakine bu vahyi kavratabilirsek yaşanan talihsiz olaylara şahit olmayız. Bunları tekrar tekrar düşünmeli ve yaşananların bir ibret vesikası olarak hafızalarda yer tutmasını sağlamalıyız. Nihayetinde “ Aldırma çiçek, bu da geçecek” diyerek zorluklara karşı mücahede imtihanını geçebilmeliyiz. Aziz milletimizin bu imtihanı layıkıyla geçtiğine, Nene Hatunların, Elif Bacıların, Seyit Çavuşların yaşadığına 15 Temmuz gecesi şahit olduk. Bütün bunların neticesinde bir yargıya vardım elbet. O da darbeye soyunanların sırtında giyecek bir “Adalet” elbisesinin olmadığıdır. Mustafa Kurdaş’ın (Milli Gazete Gen. Yayın Yön.) dediği gibi, darbeler orman yangınından farksızdır. Bunu gerçekleştirenler de adalet duygusundan mahrumdur. Ayrıca cuntacıların dayandıkları güçlerin de 1980’de “Onların çocukları iyi iş çıkarmışlardı.” diyenlerle aynı güruhun olduğu aşikardır. Amerikan ordusunun eski istihbaratçılarından emekli Yarbay: “Durum çok net. Bu darbe, Türkiye’nin İslâmî bir diktatörlük olmaktan kurtulması için son şansıdır. Sakın hata yapmayalım. Bu darbede rol alanlar iyi adamlardır.” Diyor. [Hürriyet Gazetesi, 17 Temmuz, 2016, s. 23].

 

Düşünün! Batının çok yüzlü olduğu, çıkarlarını önceleyip hemen her şeyden çark edebileceği göz ardı edilmemelidir. Birlik, bütünlük ve beraberlik vazgeçilmezdir. Ben bilmem, yaşayanlar bilir. Şehitlerimize Yüce Mevla’dan rahmet, yaralılara acil şifalar diliyorum.

 

Tarık GÜL

 

TARIK GÜL
TARIK GÜL
1999 yılında ünyede doğdu. Akkuş/ormancık köyünden.ilk ve ortaokulu ünye de okudu.Şimdi ise Samsun İHL öğrencisi.

Related Articles

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

1,465BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
19AboneAbone Ol

Çok Okunanlar