Veysel bey sen çok oldun. Sen bu kadar Akkuş sevgisini bizlere hatırlatıp, ağlatmak zorunda mısın, Akkuşu bu kadar sevdirmek zorunda mısın, Teşekkür ediyoruz. Tebrik Ediyoruz. Senin gibi Akkuş sevgisi içinde olup, bu sevgisini Akkuşlular ile paylaşanlar olduğu sürece bu sevgi asla bitmez. Yüreğine sağlık. Sen gene de çok olmaya ne olur devam et.
Aklıma gene Akkuş düştü.
Kışın yafa portakalı kokan karları, lahana çuvalını yüklenmiş köyüne dönen beli bükük insanlarımın hali canlandı gene perde perde…
Sizler, gençler! Akkuş’u bilirmisiniz? Bilirmisiniz ki 40 sene önce bir özlem yurdu idi Akkuş. Onlar kadar özelediniz mi siz Akkuş’u? Bir sarı saçlı mavi gözlü çocuk, folluk dışına yumurtlamış tavuğun biriktirdiği 10 yumurtayı sepetine koyup dört saat yalınayak yürüdükten sonra ulaştığı Akkuş denilen gizemli kasabaya vardığında duyduğu hazzı sizler duydunuz mu hiç? Kanlar içindeki ayaklarını unutup, on yumurtasını yumurta toplayıcılarına satarak kendine aldığı yarım ekmek ve helva nın kokusunun o çocuk üstünde yarattığı tesiri hiç biriniz hissettiniz mi? Hiç siz helva ekmek yemediniz ki nerden bileceksiniz? Taa çökek’ten, meyveli’den, Ambargürgen’den veya Tuzak’tan, ya da kışladan dört saatten fazla süren bir yaya yolculukla bir kafilenin peşinde heyecanla ayaklarını sürüyerek akkuş özlemini, şehir görmenin sevincini yaşayan bir çocuk oldunuz mu hiç? Sıra-sıra evler, nar gibi somun ekmeklerin dizildiği fırın vitrinleri, önünde kuyruklar oluşmuş bakkal dükkanları, çeşit çeşit sebze meyvelerden oluşan tezgahlar, allı güllü basmaların açıldığı sergiler… Mahşeri bir kalabalık, sanki bütün dünya buraya akmış gibidir. Sepetlerde köylerden getirilmiş, al kirazlar ve kara kirazlar yok pahasına satışa sunulmuş alıcısını özlemektedir. Taze fasulyeler böyle mi kokardı o zamanlar. Yeşil kokusunun kendine özgü konsantre halini ancak bu yörede doyasıya hissedersiniz. Havada tek bir fabrika bacasından kopan partikülün uçmadığı ender yerlerden bir köşe olmanın özelliği ile orman yeşili kokusu huzur verir ve dinlendirir dinlemeyi bileni.
Artık yalın ayaklı çocuklar olmıyacak. Hatta kara lastik giymek bile utandırır oldu çocukları. Markalı elbiseler giyiyorlar. Massımo Dutty takımlar olacak sırtlarında, ayaklarda aykırı uçlu garip ayakkabılar… Saçlar da jöleli. Bir lokantada kuru fasulye yemek de yakışmaz, satatümüze uymaz ha. İştahınız çekmese de bir et yemeği yenilmelidir. Saatleri de sportura flan olmalı. Hele telefon, kameralı ve en pahalısı olacak. Sonra yaşlıları da eski kafalı gören bir tavırlar peyda olmaya başladı. Genç kuşak herşeyi bildim havasına girdi. Hayatı okullardaki Universite sınavlarına hazırlandıkları soru vcevaplardan ibaret sanmaya başladılar. Hatta bir Üniversiteye girdiklerinde bütün yaşamlarını değiştirdiklerini sanıyorlar. Oysa hayata adım attıklarında edindikleri lisansların birer tablodan başka birşey olmadıklarını anlamaları uzun sürmeyecek.
Eveet nerden nereye doğru gelmiş yaşam şekli?
Kırk sene öncesinden bir esinti var mı akkuş’da dostlar? Kaldı ise gelip doya doya yaşamak istiyorum bir dakikalık da olsa…
Veysel ŞENSOY
Bu Güzel Duyguların Üzerine Hiç Bir Kelime Hiç Bir cümle daha güzel olamaz. Duygusunu yitirmiş, ben Akkuşluyum diyemeyecek kadar küçülmüş, geçmişinin bir saniyesini hatırlamayacak kadar hafızasını yetirmiş insanlarımızın, bir dakikasını ayırıp okuması sirkelenip kendine gelmesi geçmişini gözden geçirip geleceğine yön vermesi dileği ile…
Sevgili Dostlarım,
İnsanlar aslında duygu yüklü, hasret yüklü ve dokunacak bir el bekliyorlar ki sebep bulup ağlasınlar. Yüksel kardeş senin sebebin var zaten elindeki sazın tınısı “akkuşun gürgenleri” diyerek ezilirken kaç insana göz yaşı döktürdüğünü hesap ettin mi? Diyetini öde bakalım. O Gürgenler kaç mevsim özledi bizleri ve biz kaş hazan hasretini çektik oraların. Senin Harman gaşı yazını kaç kez okudum bilirmisin? Akkuşlu insanlar kadar temiz yürekli, duygusal insanları bir başka öoğrafyada bulamazsınız. Biz ağlayalım, ağlamak ruhu temizler. Gülerken bir dostunun boynuna sarılan insan gördünüz mü? Ama ağlayan baş yaslanacak döş arar dostlarım… beni de duygulandırdığınız için size ne demem lazım gerekse onu diyorum. Hepinizi de öpüyorum.
Allah kimseyi göz pınarları kurumuş ağlama fukarası etmesin…Yumuşak insan huylarını kaybetmiş özelliksiz et ve kemik yığını olmanın ne anlamı var..?? Hayatın, ölümün, sevginin, acının, özlemin bütün sırrı gözyazında saklı…Bu satırları gözyaşlarım akarken yazıyorum…Gelmemek üzere Ceyhanlı köyü tepelerinden batan güneşin geri dönmeyişi gibi akıp giden ebediyet içinde kaybolan o günlere ağladım…ağladım…ağladım…Beni eleştireceklerin haline de ağladım ki; Yaratılmışların en yücesi Peygamberimiz de çok sık ağlardı….
Saygı değer akkuşlu hemşerilerim hasta olmayan hastalı fakir olmayan yoksulluğu gurbette olmayan da memleketinin değerini bilmez.onun içinde hepinize sesleniyorum orada her su içtiğiniz zaman veyaoralarda gezer iken bile bizlere dua edin ellerimiz bollaşsın ve bizlerde memleketimize gelelim hepinize saygılar selamlar .şayet bu mesajımı MUSTAFA TETİK de okursa onada selamlar.